ekonomik ve toplumsal eşitsizliğin de artmasına neden oldu

ekonomik ve toplumsal eşitsizliğin de artmasına neden oldu

CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre COVID-19 Pandemisinin milyonlarca kişinin enfekte olması ve yüz binlercesinin ölümüyle sonuçlanması yanında, ekonomik ve toplumsal eşitsizliğin de artmasına neden olduğunu belirtti.

Koronavirüsün ulus ve sınır ayrımı yapmadığına ancak etkilerinin sosyo-ekonomik kesimler arasında bir ayrım yarattığına işaret eden Emre yaptığı açıklamada, “Toplumların en savunmasız kesimlerinin hem sağlık açısından hem de ekonomik açıdan bu virüsün ulusal ve küresel etkilerine daha fazla maruz kalacağı ortada. Dolayısıyla da uzun yıllardır tartışılan toplumsal eşitsizlikler, pandemi sürecinde ve pandemi sonrasında toplumun dezavantajlı gruplarının gündelik hayatlarındaki yıkıcı etkisiyle daha da derinleşiyor” dedi. 

Türkiye’nin, halkı önceleyen bir anlayışla sosyal devleti ve sosyal adaleti ivedilikle tesis etmek zorunda olduğunu, bu durumun, küresel afetle birlikte daha da belirginleştiğini ifade eden CHP’li Emre yazılı açıklamasında şunları söyledi:

Beklenmedik bir şekilde tüm dünyaya hızla yayılan bu salgının ekonomik ve toplumsal açıdan çok önemli sonuçları oldu. Bunların başında da ekonomik ve toplumsal eşitsizliğin artması gelmektedir. Pandemiyle mücadelede ülkelerin pandemi öncesindeki toplumsal ve ekonomik eşitsizlik düzeyleri en önemli değişken olarak ön plana çıkıyor.

Covid-19 salgınının küresel ölçekte yarattığı ekonomik ve toplumsal tahribata dair son verilere bakacak olursak; Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na (UNDP) göre insani gelişme endeksi 1990 yılından beri ilk kez bu sene düşüşe geçti. Dünya Bankası’na göre, salgın sebebiyle bu yıl 71 milyon insan yoksulluğa itilirken, küresel yoksulluk oranının yüzde 8,9 seviyesine yükselmesi bekleniyor. Salgın nedeniyle istihdamın küresel olarak azalmasının yanı sıra var olan eşitsizliklerin, gelir adaletsizliği ve yoksulluğun da buna paralel biçimde artacağı öngörülüyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), çalışanların yarısının virüs sebebiyle işlerini kaybedeceklerini ve virüsün küresel ekonomide yaklaşık 10 trilyon dolarlık bir kayba neden olacağını tahmin ediyor. Dünya Gıda Programı (WFP) ise gerekli önlemlerin alınmaması durumunda 265 milyon insanın açlık krizi ile karşı karşıya kalacağını belirtiyor. 

TÜİK’in Eylül ayında açıkladığı 2019 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre Türkiye tüm OECD üyeleri arasında Meksika ve Şili’den sonra gelir dağılımı en adaletsiz 3. ülke. Hane halkı kullanılabilir fert geliri hesaplamalarına göre en zengin yüzde 20, en yoksul yüzde 20’nin 7.5 katı gelire sahip. Yine 2019 yılının TÜİK verilerine göre Türkiye’deki her 4 kişiden 1’i “maddi yoksunluk” içinde yaşıyor, her 3 çocuktan biriyse maddi yoksunluk içinde büyüyor.

Söz konusu ekonomik ve toplumsal eşitsizlikte cinsiyet ve eğitim durumu keskin bir ayrışmaya neden olmaktadır. 2019 yılı verilerine göre okuryazar olmayanların aylık ortalama geliri bin 177 TL iken; yükseköğretim mezunlarının aylık ortalama geliri 4 bin 324 TL’dir. Aynı minvalde, yükseköğretim mezunu erkekler aylık 4 bin 820 TL kazanabilirken, yükseköğretim mezunu kadınlar 3 bin 519 TL aylık ortalama gelir elde etmektedir. Bu veriler lise ve altı eğitimli erkeklerde aylık 2 bin 429 TL iken, kadınlarda bin 452 TL’dir.  

Gelirin harcamalara göre dağılımına baktığımızda, hem bölgeler arasında hem de bölgelerin kendi içinde en zengin ve en fakir kesimler arasında derin bir eşitsizlik var.  Örneğin gelir eşitsizliğinin en yoğun biçimde yaşandığı İstanbul’da en yoksul yüzde 20’lik kesim eğitime bütçesinin ancak yüzde 1’ini alabilirken, en zengin yüzde 20’lik kesim bütçesinin yüzde 6,3’ünü eğitime ayırıyor. En fakir ve en zengin yüzde 20’nin sahip olduğu bütçeler arasındaki devasa farkı hesaba katarsak bu uçurum çok daha endişe verici bir hâl alıyor. Gelir eşitsizliği katsayısı en yüksek iller kategorisinde Şanlıurfa ve Diyarbakır, İstanbul’u takip ediyor.

Ayrıca bu veriler Covid-19 pandemisinin hızla yayıldığı 2020 yılından önceki verileri içermektedir. Yine TÜİK’in önümüze koyduğu tablo toplumdaki eşitsizliği gözler önüne sererken 2020 yılı verilerinin salgın nedeniyle daha da olumsuz bir tablo ortaya koyacağını düşünmek yanlış olmaz. 

Peki, giderek derinleşen bu eşitsizlikle mücadele etmek için ne yapılmalıdır?

Dünyaca ünlü ekonomist Joseph Stiglitz’e göre hem küresel hem de ulusal ölçekte “ekonominin kurallarını yeni baştan yazmak” gerekiyor. Stiglitz’in toplumsal ve ekonomik manada yaşadığımız bu derin bölünmeyi alt etmek için öne sürdüğü reçete; para politikalarının sadece enflasyona odaklanan politikalar yerine tüm grupların tam istihdamına odaklanan politikalara dönüşmesini öneriyor. Ayrıca kurumsal düzenlemelerin sadece hissedarları değil tüm paydaşların önemini vurgulayan bir yapıya kavuşmasını, küreselleşmenin yönetiminin de yalnızca şirketlere hizmet etmek yerine işçi ve çevreyi önceleyen ve koruyan bir düzene evrilmesini talep ediyor. İşçilere dair yasal mevzuatın, çalışanları daha fazla koruyan bir mekanizmaya sahip olmasını öneriyor.  Kuşkusuz, tüm bu düzenlemeler tek başına eşitliği sağlamada yeterli olmayacak, zira piyasada gelir dağılımı eşitliği sağlamak kadar bu gelirin nasıl yeniden dağıtılacağı da büyük bir öneme sahip. Nitekim son 100 yılda ekonomi politikaları açısından en çok tartışılan mesele servetin yeniden dağıtımı olmuştur. Düşük gelire sahip bireylerin daha fazla, yüksek gelire sahip olanların daha az vergi ödediği çarpık ekonomik düzenin iyileştirilmesinin yanı sıra sosyal devlet ve sosyal adalete dayalı eşitlikçi ve hakkaniyetli bir ekonomik sistem için verilen mücadele bu tartışmanın merkezindedir.

Bugün en temel sorunlarının başında ekonomik ve toplumsal eşitsizlik gelen ülkemizde, yürütülen politikalar toplumun en yoksul ve dezavantajlı kesimlerinin kaybını artırmaktadır. Salgına karşı açıklanan destek paketlerinde çalışandan çok işverenin öncelendiği ortadır. Vatandaşların 1170 TL gibi çok düşük gelirlerle kaderlerine terk edilmesiyle ya da kredi faizlerinin düşürülerek vatandaşın daha da borçlanmaya sevk edilmesiyle toplumsal ve ekonomik eşitsizlikleri alt etmek mümkün değildir. Türkiye’nin ihtiyacı; halkı önceleyen bir anlayışla sosyal devleti ve sosyal adaleti tesis etmektir. Ve bu ihtiyaç, içinde bulunduğumuz bu vahim küresel afetle birlikte daha da belirginleşmiştir.

Kaynak: KRT

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.