Saygı Öztürk'ten, Peker sözleri: “AK Parti’yi desteklerken iyi..."

Saygı Öztürk'ten, Peker sözleri: “AK Parti’yi desteklerken iyi..."

Gazeteci Saygı Öztürk, TV5’te katıldığı bir programda videoları ile ses getiren Sedat Peker'e ilişkin dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.

“Son Babalar: Yeraltı Dünyasında Değişen Yapı, Değişen Kimlikler” isimli kitabın yazarı, Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, TV5’de yayınlanan “Kulis Ankara” programında Gazeteci Mustafa Yılmaz’ın sorularını cevapladı.

“ Sedat Peker, ‘Köfteci Yusuf davasının sanıkları arasında yok”

Haberlerini muhabir heyecanı içinde, halkın merak ettiği şeyleri merak ederek ve ulaşabildiği herkesle irtibat kurarak, sadece gazetecilik mesleğini yapmak amacıyla oluşturduğunu ifade eden Saygı Öztürk, haberi nasıl oluşturduğuna örnek verirken, ‘köfteci Yusuf’ davasına dair bilgiye nasıl ulaştığını da dile getirdi. Öztürk, “Peker, yurt dışına gitti, değil mi? Ya Sedat Peker niye yurt dışına gitti diyorsun. O zaman benim gazeteci olarak bunu bulmam, bu merakımı gidermem lâzım.” dedi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Bursa'da Köfteci Yusuf’a çökmeye çalışıyorlar. Operasyonu başlattım.” dediği konuda hazırlanan iddianamede Sedat Peker’in sanıklar arasında olmadığını da ortaya çıkaran Öztürk, 18 sanıklı davanın avukatlarından birinden iddianameyi aldığını, böylece Peker’in sanıklar arasında yer almadığını gördüğünü anlattı.

Öztürk, şunları söyledi:

“Hani ‘çöktü’ falan deniliyor ya? Ama diyorsun ki, dosyada, iddianamede hiç ismi yok diyorsun. O zaman, belki ayrı bir soruşturma başlatılmıştır diyorsun. Veya diyorsun ki, hepsi birbirine bağlı olduğu için ifade ediyorum, madem öyle, Sedat Peker bu köfteci Yusuf’a çökmüş, o yüzden de yurt dışına gitmiş, ya kardeşim, pasaport kanununun 22’nci maddesine göre bir yetkisi var. Nedir? Mahkeme kararıyla yurt dışına çıkmak yasaklandığı gibi, İçişleri Bakanı tarafından da güvenlik gerekçesi gösterilip yurt dışına gidecek kişi durdurulabilir. Hayır. Bakın, böyle bir yetki olmasına rağmen, bu kişinin yurt dışına çıkmasına izin verildi diyorsun. Bak serbestçe gitti diyorsun. Olayları işte böyle birbirine bağlamak gerekiyor.”

“Çakıcı ile Peker, Kurān’a el basarak söz vermişler”

Saygı Öztürk, Alaattin Çakıcı hakkındaki kitabını yazarken, ‘Alaattin Çakıcı ile bunlar birbirine düşman olarak biliniyor. Barıştılar mı? Cezaevinden çıktıktan sonra kim kimi aradı?’ diye merak ettiğini, bunu öğrenmek için de tarafların yakınlarına görüşme talebi notu bıraktığını, daha sonra Peker’in kendisini aradığını anlattı.

Öztürk, “Konuştuk, konuştuk, dedi ki ‘Saygı Bey, aramızda küslük yok. Kurān’a el bastık.’ Çok ilginç şeyler tabii ki anlattığı olaylar. ‘Birbirimize şey yapmayacağımıza dair Kurān’a el bastık’ diyor. Allah Allah diyorsun, bak bu dünyada bir de Kurān’a el basmak varmış, ‘Birbirimizin işine karışmayacağız, dost olarak kalacağız’ diye. Gel de bunlar ilgini çekmesin. Benim çok ilgimi çekiyor. Benim ilgimi çektiğine göre vatandaşın da, herkesin ilgisini çeker diyorsun, böyle olaylar.” diye konuştu.

“Bana olan güveni hiç sarsmadım”

Meslek hayatında hiç kimseye ‘kazık atmadığını’ belirten Öztürk, yazılmamak kaydıyla (Off the record olarak) söylenen hiçbir şeyi yazmadığını, kendisine duyulan güveni hiç sarsmamaya özen gösterdiğini ifade etti. Öztürk, “Diyelim ki adam ‘Yazma’ dedi, sen de yazdın. Bir defa yaparsın. İkinci defa o adamın sana bilgi vermesi, senin ondan bilgi alma şansın olmaz. Hatta senin aleyhine öyle bir gelişir ki, ‘Ya bu aramızda konuştuklarımız yazılmasın dediğiniz halde yazan bir gazeteci’ dendiği zaman, kimse senin yanında konuşmaz. Ben şuna inanıyorum: Bizim en büyük sermayemiz güvendir. Eğer o güveni kaybediyorsak, bitti. Gazeteciliği bizim bırakmamız lâzım diye bakıyorum.” dedi.

Sedat Peker’den siyasetçilere, bürokratlara 24 ayar altın tespih

Saygı Öztürk, “Organize suç örgütü lideri” olmakla suçlanan ve hakkında yakalama kararı çıkarılmış olan Sedat Peker’in, hatırlı kişilere hediye olarak 24 ayar altından yapılmış tespihler hediye ettiği; bazı kişilerin, o tespihten alabilmek için araya aracı koydukları, bunlar arasında siyasetçilerin, milletvekillerinin, bürokratların olduğuna dair soruyu da cevapladı.

Saygı Öztürk, Sedat Peker’in kendisinin de sürekli tespih kullandığını belirterek, “O, kişiler arasındaki dostluğu pekiştirmek adına bir dostluğun nişanesi olarak veriliyormuş bu, onların dünyasında. Dolayısıyla, tespih verdikleri zaman o dostluk, ‘ebedî bir dostluk’ olarak ifade ediliyor.” dedi.

Her alanda olduğu gibi bu konuda da ‘üçkâğıtçılık’ yapıldığını söyleyen Öztürk, “Ne yapılıyor biliyor musun? Sedat Peker, her zaman yaptırdığı yere 24 ayar tespih yaptırıyor, imamesiyle, her şeyiyle beraber. 2 kişi konuşuyor, tespihle şeyi yapan adam. Telefona yakalanıyor. Telefonda diyor ki, ‘Ya sen 22 ayar yap, nereden anlayacaklar.’ falan diyor; ama işte böyle telefona yakalanıyor ve onun cezası da çok ağır oluyor.” dedi.

“Köfteci Yusuf, altın tespihi iade etmiş”

Saygı Öztürk, Sedat Peker’in köfteci Yusuf’a hediye ettiği 24 ayar altın tespihin, daha sonra araları bozulunca Peker’e iade edildiğine dair bir bilginin iddianamede yer aldığını da kaydetti. Öztürk, 2 Haziran’da (bugün)  Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayacak davada bu konunun gündeme gelebileceğini söyledi.

“Herkes ‘babaları’ seviyor; biz böyle bir ülkeyiz...”

Bu tespihlerin hediye edildiği siyasetçilere ve bürokratlara dair bir soru üzerine Öztürk, “Ya bir şey söyleyeyim mi? Herkes babaları falan seviyor kardeşim. Böyle bir ülkeyiz biz. Onlarla dost olabilmek, onların yakınına, çevresine girebilmek için, Türk insanı seviyor. Sevilmese milyonlarca kişi bu kasetleri bu kadar izler mi? Yani değişik bir dünya.” dedi.

Siyaset-mafya-medya ilişkisinin tartışıldığı bu süreçte Peker’in, 24 ayar altın tespih hediye ettiği kişilerin isimlerini de açıklayıp açıklamayacağına dair bir soru üzerine de Öztürk, “Açıklamaz. Bana göre açıklamaz. Geçmiş dönemde açıklamadı, şimdi artık düşmanlığı falan olduysa onu bilemem; ama meselâ saat vermişti bazı şeylere. Çok pahalı saatlerden veriliyordu. 15-16 tane milletvekiline vermişti. Bakın, o kadar önem verdiği, hassas olduğu bir konuydu ki, ‘Saygı Bey bu konuyu bana sormayın,’ demişti bize. Nasılsa söylemeyecekti zaten.” diye konuştu.

Öztürk, “Açıklarsa ne olur? Türkiye şok olur mu?” sorusuna karşılık da “Yok ya. Türkiye’de ne oluyor biliyor musun? Her şeye alışığız biz. ‘Ya ne olacak, arkadaşıyım diye, hediye diye gönderdi, ben de aldım.’ Artık bu noktada Türkiye ya. Baktığınız zaman ülkemizde bunlar neredeyse artık normal ilişkiler olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla öyle ‘Aman bundan kıyamet kopar’ falan diye kimse bir şey beklemesin,” dedi.

“Peker’den 10 bin dolar alan siyasetçiyi Soylu açıklasın”

Soylu’nun “Sedat Peker’den ayda 10 bin dolar maaş alan siyasetçi” iddiasının da açığa çıkmadığının hatırlatılması üzerine Öztürk, “Bakın, kendisi (Sedat Peker) niye açıklasın? İçişleri Bakanı açıklasın. Niye biliyor musun? Kendisi açıklamak zorunda değil. Birisine para gönderiyor bilmem ne... Söylemesini gerektirecek bir şey; aralarında bir kavga, ne bileyim bir hesaplaşma varsa belki söyler; ama İçişleri Bakanı ‘10 Bin dolar gönderdiğine dair yazışmalar elimizde, belge var’, diyor. Ya Allah aşkına Sayın Bakanım, o zaman siz bunu açıklayın... Bu, illa o kişiye suçlama değil. Kim bilir ne amaçla verildi? Biz bilemiyoruz. En azından o kişi de anlatır. O kişi de ‘Ben şu amaçla onu almıştım’ der.” diye konuştu.

Saygı Öztürk, 2000-2001 yıllarında bir Emniyet yetkilisinin kendisine, ‘Yurtbank’ın sahibi Ali Balkaner, gazetecileri maaşa bağlamış, her ay düzenli olarak maaş veriyor’ dediğini, dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın da ‘Onların kim olduğu dosyalarda. Onlar kendilerini biliyor.’ dediğini hatırlattı.

Öztürk, bunu yazdığında ertesi gün gazetelerde, ‘Saygı Öztürk, açıkla, kimmiş bunlar? Gazetecileri zan altında bırakıyorsun!’ dendiğini belirterek, “Şimdi de İçişleri Bakanı bütün milletvekillerini zan altında bırakıyor.” dedi.

Yurtbank’tan para aldıkları iddia edilen isimleri daha sonra savcıdan aldığını anlatan Öztürk, suçlanan gazetecileri tek tek aradığını belirterek, “Birisi diyor, ‘Ya işte birisi hastaydı, ben onun için o parayı alıyordum.’ Bir tanesi, ‘Bir meslektaşımız sıkıntıdaydı, ona vermek için…’ Herkes hayır için yapmış. (!) Başkasının parasıyla hayır yapıyor yani. (!) Böyle bir durum var. Şimdi de o şekilde açıklamalarla karşılaşabiliriz. O yüzden yadırgamıyorum; ama İçişleri Bakanı, madem böyle bir konuyu gündeme getirdi, gündeme getirdiği zaman açıklaması lâzım.” dedi.

“ AK Parti’yi desteklerken iyi, muhalif olunca kötü”

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Sedat Peker arasındaki suçlamaları nasıl değerlendirdiğine dair soru üzerine Öztürk, Sedat Peker’in yakın geçmişe kadar hükümete yakınlığıyla bilindiğini, muhalefete yönelik ağır ithamlarda bulunduğunu, o günlerde hakkında hiçbir işlem yapılmadığını ama Peker Soylu’ya muhalif olmaya başlayınca ‘vatan hainliği’ ile suçlanıp yakalanması için harekete geçildiğini söyledi.

Öztürk, “Kardeşim, Türkiye’de kanunlar bir tanedir. Eğer yasa dışı bir şey varsa, suç unsuru varsa, A partisi, B partisinden yanadır diye ayrım yapmamamız gerekiyor. Suçları neyse, kanun karşısında cezası neyse cezasını görmesi gerekiyor. Şimdi ‘Senin mafyan, benim mafyam…’ Böyle bir şey olur mu? Veya ‘Senin adamın, benim adamım’ diye böyle bir şey olur mu ya? Kanunlar karşısında herkesin eşit olması lâzım.” dedi.

“O zaman güçlü bir devlet ol, dış güçler seni etkilemesin”

Öztürk, Sedat Peker’in dış güçler, yabancı istihbarat servisleri tarafından kullanıldığına dair iddialar hakkında da ne zaman olumsuz bir olay olsa hep dış güçlere bağlandığını ifade ederek, “Ne dış güçleri kardeşim? O zaman güçlü bir devlet ol, dış güçler seni etkilemesin. (…) Devletsen, devletin gereği neyse onu yapacaksın. Yasa dışı birtakım olaylara bir taraftan göz yumacaksınız, sonra aleyhinize gelişmeler olunca bu sefer ‘Dış güçler yaptırıyor’ falan, bu işin kolaycılığına kaçılmaması gerekiyor diye bakıyorum.” dedi.

Alaattin Çakıcı ve Sedat Peker’in siyasetçiler hakkında çok ağır ifadeler kullandıklarına işaret eden Öztürk, meslek hayatı boyunca böyle ifadeler kullanıldığına çok tanık olmadığını söyledi. Öztürk, “Bu kişilerin bildikleri çok şey var. Bu anlaşılıyor” dedi.

Bir soru üzerine “Baba” kavramındaki değişime de işaret eden Öztürk, geçmişte mahallenin asayişi sağlayan kabadayılara “Baba” dendiğini ve bu kişilerin halk tarafından sevilen, güvenlik güçlerine de yardımcı olan kişiler olduğunu, günümüzde ise bu yapının değiştiğini anlattı. Öztürk, banka satışları ve ihalelerden diğer bazı ticarî ilişkilere kadar pek çok yasa dışı ilişkiye organize suç örgütlerinin karıştığını ifade etti. Öztürk, “Bir defa bu organize suç örgütüne yakayı kaptırdığınız zaman, bir daha kurtulmanız mümkün olmuyor.” dedi. Öztürk, bugün organize suç örgütlerinin çok farklı alanlarda faaliyette bulunduklarını söyledi.

“20 milyon ruhsatsız silah var; Türkiye silahlanmış durumda”

“28 Şubat kararlarının hepsinin kötü kararlar olmadığını” ifade eden Öztürk, kararlardan bir tanesinin, silah ruhsatlarının denetim altına alınması olduğunu söyledi. Öztürk, “Şu anda Türkiye’de internetten bile alınabilecek pozisyonda olan pompalı silahların denetim altına alınması. Ya kötü bir şey mi ya? Bugün Türkiye’de 20 milyondan fazla ruhsatsız, yani kaçak silah olduğu biliniyor. 20 milyondan fazla. O Meclis’te falan da gündeme geliyor, bu konularla ilgili. Yani Türkiye silahlanmış durumda. Böyle bir tehlikenin olduğunu herkes bilsin yani. Tabii ki devletimizin denetiminde, gözetiminde veriliyor, bunlar ayrı; ama görüyoruz ki bunlar da çok büyük tehlike olarak karşımıza çıkıyor.” diye konuştu.

Sedat Peker’in ‘Bana komplo kurdular’ iddiası

Sedat Peker yurt dışına çıkmadan önce kendisiyle görüştüğünü belirten Öztürk, ‘köfteci Yusuf’ meselesini anlattı.

Öztürk, Bursa’da Sedat Peker’in adamları olduğu iddia edilen kişilerin, Afyon’daki yaklaşık 20 milyon lira değerindeki bir et kombinasını 35 milyon liraya köfteci Yusuf’a satmak istediklerini, aradaki 15 milyonu da kendi aralarında paylaşmak istediklerini, köfteci Yusuf’un da bu kombinayı almak istemediğini anlattı.

Bu sebeple Sedat Peker’in gözaltına alınacağı bilgisinin kendisine ulaşması üzerine yurt dışına çıktığını ancak kendisine nisan ayında geri dönüş güvencesi verildiğini ifade eden Öztürk, bu sözün yerine getirilmemesinin, bu olaylara sebep olduğunu söyledi. Öztürk, “Tüm mesele bu.” dedi.

Saygı Öztürk, Sedat Peker’in adının çok geçmesine rağmen, “Köfteci Yusuf” davasının iddianamesinde, sanıklar arasında Sedat Peker’in isminin olmadığını da tekrarladı.

“Yeşil yaşıyor diyebiliriz”

“Yeşil yaşıyor mu?” sorusunu “Yeşil neredeyse yaşıyor diyebiliriz” diye cevaplayan Öztürk, Yeşil hakkında elinde çok doküman olduğunu ve hakkında mutlaka bir kitap yazacağını söyledi.

Hürriyet’te çalıştığı dönemde, yeşilin yaşadığına dair bir bilgi notunun ilgili bakana verildiğini, kendisinin de bu konuları yazdığını ifade eden Öztürk, o günlerde Yeşil’in PTT’de çalışan kardeşi Bahattin’i aradığını, onun da gazete geldiğini anlattı. Yüzünün neredeyse Yeşil’le aynı olduğunu belirten Öztürk, “Bir ara dedim ki, ya kusura bakma, sen Yeşil misin yoksa dedim. ‘Yok, değilim’ dedi. O kadar hem benzerlik hem de olayların içerisinde bir PTT memurunun Allah aşkına, PTT’de çalışan bir kişinin yer altında olup bitenler, perde arkası olaylar…” diye konuştu.

Öztürk, “Yani ‘Bahattin görünümlü Yeşil’le mi konuştum?’ öyle mi?” sorusuna karşılık, “Bazen öyle şüphelendim” dedi.

“Yeşil, PKK’lıları PKK’ya infaz ettiriyordu”

Yeşil’in geçmişte PKK’lı olduğunu hatırlatan Öztürk, sonra bazı PKK’lıların öldürülmesi için kurnazca işler yaptığını söyledi. Öztürk, Yeşil’in bölgede PKK’lı olarak tanınan kişilerin yanına gidip koluna girerek konuştuğunu, bunu öğrenen örgütün de “Ulan bu, Yeşil’le kol kola geziyor. Demek ki sırlarımızı bu veriyor” diye düşünerek adamı infaz ettiğini anlattı. Öztürk, “Kendi arkadaşlarını, ‘ihbarcı’ diye onlara infaz ettiriyordu. Böyle birtakım değişik uygulamaları olan bir adamdı” dedi.

“Gazetecilerin bu hallere düşmesinden vallahi utanıyorum”

Hükümet mensuplarıyla olan irtibatlarıyla ‘hava atan’, trafiğe takılmadan geçmek gibi imtiyazlar elde etmek isteyen gazetecilere dair bir soru üzerine Öztürk, “Gazetecilerin bu hallere düşmesinden vallahi utanıyorum.” dedi.

Star gazetesinde Ankara Temsilcisi yardımcısı olarak çalıştığı dönemde kendisine BMW marka araç tahsis edildiğini söyleyen Öztürk, “Vallahi de billahi de tallahi de ben BMW’ye binmeye utanırdım ya. Binmezdim ben. Ya bir gazeteci BMW’ye biner mi kardeşim ya diyordum. Vallahi, bindiğim zaman bir sabahları evden gelirdim, akşama kadar ben, gün içerisinde nereye gideceğim, Millî Eğitim Bakanlığına, nereye gideceğim, Emniyete gideceğim falan. Ben, normal bizim gazetedeki taşeron arabalarla, hangisindeyse sıra, onlarla giderdim.” diye konuştu.

Öztürk, bazı gazetecilerin, bakanlarla yakınlıklarını kullanarak, tehdit almadıkları halde kendisine koruma ve çakarlı araç tahsis edilmesi gibi imtiyazlar kullandıklarını söyledi. “İş adamlarıyla ilgili de aynı durum var” diyen Öztürk, bazı iş adamlarının koruma ve çakarlı araç tahsisini bir güç gösterisi olarak kullandıklarını dile getirerek, bunun doğru bir şey olmadığını söyledi.

Kaynak: Milli Gazete

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.