Meral Akşener’den gündem yaratacak açıklamalar

Meral Akşener’den gündem yaratacak açıklamalar

İYİ Parti lideri Meral Akşener, Halk TV'de gazeteci Suat Toktaş'ın sorularını yanıtladı. Akşener ittifak meselelerine daha sonra bakacaklarını belirtirken, parti grubunda kürsüye çıkardığı Doğu Türkistanlı kız için, "Erdoğan Filistin'i duyuyor, bu kızımız

Meral Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde;

"Türkiye şu anda çok suni gündemler ile meşgul ediliyor. Ankara’da ne oluyor güzel soru. Ankara’da bugüne kadar, beğenmedikleri eski Türkiye’de liderlerin yaptığı bir araya gelme, istişare geleneğinde bir araya gelirlerdi.

Ben Çiller dönemini, Demirel dönemini biliyorum. Bunlar yapılırdı. Randevu alırlardı. Çiller, yurtdışına gideceği zaman Başbuğ Alpaslan Türkeş ve Erbakan Hoca ile görüşürdü.

Bu insanlar da başbakanın elini kolaylaştıracak tutumlar sergilerdi. Biz İYİ Parti kurulduktan sonra, 2017’den itibaren muhalefet,

"İTTİFAK MESELELERİNE DAHA SONRA BAKACAĞIZ"

Cumhuriyet Halk Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti, Hayır’a çok sert çalıştı. İYİ Parti’yi kuranlar hepsi Hayır’a çalıştı. Biz daha sonra kendi aramızdaki istişareleri geliştirdik. DEVA ve Gelecek Partisi de kurulunca muhalefet takımında yer alıyorlar. Onlarla da istişarelerimiz sürüyor.

İttifak meselelerine daha sonra bakacağız. İstişare kültürünün Türkiye’ye çok faydalı olacağını düşündüğüm için Memleket Masası teklifimi iletmiştim. Cumhur İttifakı’nın küçük ve minik ortakları. Bahçeli ve Perinçek, dolayısıyla onlar çok çirkin bir dil ile suçladılar.

Şimdi bu yolculukta o siyasi gelenekten gelen insanların Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren devam eden itilaf sahalarını tahkim etmesini beklersiniz. 28 Şubat’ın üzerine iktidar olmuşsunuz ancak siz bunu yapmak üzere değerler üzerinden kutuplaştırma yöntemini tercih ettiniz.

Sizinle ilgili en ufak eleştiriyi dile getiren dünkü dostlarınızı, DYP, ANAP’ı da katabilirim. Ve Saadet Partisi bünyesinde kalmış, yanlışlar olduğunu söyleyenleri çok çirkin bir dille suçladınız. Saadet Partisi mensuplarını da çok çirkin bir dille suçladılar.

"BU DİL ERDOĞAN VE İKTİDARINI BİTİRİYOR"

Ben DYP’de politika yaptığım dönemde, sayın Erdoğan’ın hapse giriş sürecinde biz Erdoğan’ı koruduğumuz için tazminat ödedik. Refah Partisi’nin kapatılmasına karşı çıktığımız için tazminat ödedik.

Şimdi bu resim, çok kolay politika yapmanızı sağlar ama hep daha fazlasını ister. Bu dil, sayın Erdoğan’ı ve iktidarını bitiriyor. Sayın Asiltürk üzerinden bir özür harekâtı bu. Ego, üzerinden bakma hepsi Saadet Partisi mensuplarına uygulandı. Bugün sayın Asiltürk’ün evine gitmek, tepetaklak gidişe alınan bir önlem.

Ben Cumhur İttifakı’nı 2 düğmeli radyoya benzetiyorum. Şimdi iç politika ile ilgili düğmenin sahibi Bahçeli’nin eli dış politika ile ilgili düğmenin sahibi de sayın Perinçek’in eli.

"ERDOĞAN'IN BU İŞLERİ KINAYAMADIĞINI GÖRDÜM"

Ankara’da 3 dönem Ak Parti milletvekilliği yapan Selçuk Özdağ, Orhan Uğuroğlu, Afşin Hatipoğlu gibi iki gazeteci dövüldü. Alaattin Çakıcı, Kılıçdaroğlu’nu tehdit etti. Kılıçdaroğlu’nu yumrukladılar, yumruklayan kişi ziyaret edildi.

Ben sayın Erdoğan’ın bu yapılan işleri kınayamadığını gördüm. En son Bahçeli’nin Alaattin Çakıcı’nın ‘dava arkadaşım’ diyerek yanında durması, bu Türk siyasetinde ilk defa oldu.

Daha önce siyasetçiler arası tartışmalar olurdu ancak bu ilk defa oldu. İlk defa ana muhalefet partisi başkanını temsil eden başkanı tehdit eden mafya mensubuna sahip çıkıldı. Erdoğan’ın hiçbir tutum aldığını da görmedik.

"ERDOĞAN RABİA'NIN SESİNİ DUYDU, BİZ UYGUR TÜRK'Ü KIZIMIZI KÜRSÜYE ÇIKARDIK"

Biz Uygur Türkleri konusunda, kadınlara yapılan tecavüzler konusunda çok hassasız. Türkiye’nin çok önemli bir bölümü de hassas. Davos’ta sayın Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Perez, Filistin üzerinden ‘ona minute’ yaptı, biz de hep beraber alkışladık. Filistin’in yanında durmak doğru bir tavır.

Şimdi geldik Kahire’nin orta yerinde Erdoğan, şehit Rabia’nın sesini duydu onu da alkışladık. Ama biz ailesi mezalime uğramış Uygur Türkü kızımızı kürsüye çıkardık.

"FİLİSTİN'İ DUYAN ERDOĞAN, UYGUR TÜRK'Ü KIZIMIZI DUYMUYOR"

Şimdi Uygur kızımızı, ne Bahçeli ne sayın Erdoğan duymadı. Bu kızımız Müslüman, bu kızımız Türk. Bu kızımızın ailesi kamplarda. Bu kızımızın yaşıtları, Çinli erkekler tarafından tecavüze uğruyor.

Bu kızımız üzerinden şu ortaya çıkıyor, Uygur Türkleri üzerinden sessiz kalan bir iktidar. Çünkü Jin-Ping Perinçek var. Rabia’yı duyan, Filistin’i duyan Erdoğan, bu kızımızı duymuyor. Bu duruş, Milli Görüş geleneğinden gelen seçmenin vicdanını sızlatıyor.

Dış politika ile ilgili düğmeyi çeviren ele baktığımız zaman, bu çocuk için neler söylemişler. Böyle bir sistemde o vicdanının kanamasını durdurmak üzere Saadet Partisi’ne bir harekat başlamış, böyle gözüküyor.

Sayın Bahçeli’nin bir beyanı var hem MHP, hem Ak Parti hem Bahçeli hem de Sayın Erdoğan, Vatan Partisi’nin Rusya, Çin ve Avrupa Birliği konusundaki görüşlerine gelmişlerdir diyorlar.

"DÜNYAYI YAKARSA GARİPLER YAKAR SAYIN SOYLU"

Uygurlara yönelik tek bir kelamın elde edilmediğini gördüğümüz zaman Perinçek doğru söylüyor demek ki ama Erdoğan’ın da cevap vermesi gerekiyor.

Sistemin başında genel başkan olan kişi, bu iddiaya cevap vermek zorunda. Sayın Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun denilmeyen bir durum var. Sayın Soylu’nun da tweeterdan verdiği tepki var bir tarafta. Müslüm Baba gibi batsın bu dünya diyor. Dünya’yı yakarsa garipler yakar sayın Soylu.

"ERDOĞAN ABD İLE İLİŞKİLERİ DÜZELTMEK İSTİYOR"

Yani anlaşılıyor ki Ak Parti’nin bünyesinde reform yapılması, AB ve Amerika ile ilişkilerin düzeltilmesini isteyen insanlar var. Bunlardan birinin sayın Erdoğan olduğunu düşünüyorum ben. Bunlara karşı çıkanlar da var.

Ama asıl vahim olanı şu, biri Adalet Bakanı diğer İçişleri Bakanı… Telefon açıp konuşamıyorlar, tweet üzerinden konuşuyorlar. Böyle bir devlet yönetimi olmaz. Siz aynı hükümetin bakanlarısınız.

Ben Süleyman Soylu’nun babasını da bilirim, annesini de görmüşlüğüm var. Yapılan elbette yanlıştır, bu çirkinliklerin önüne geçmek gerekir. Ancak bu çirkinliklerin önüne geçecek kişilerde biri de Süleyman Soylu’dur.

"BU İKTİDAR DÖNEMİNDE KADINLARA SÖVMEK MODA OLDU"

Bu iktidar zamanında kadınlara sövmek moda oldu. En son noktada sayın Erdoğan’ın kızına da yapıldı. Türkiye’de ailenizden biri politika yapılıyorsa, bu küfrü, bu iğrençliği tadacaksınız. Damadım abisinin bulunduğu televizyonda benim kocamı aldattığım söylendi. Söyleyenler de beraat etti.

Bunun önüne geçmesi gerekenler şikâyet edemezler. Bu, o pis dilin getirdiği sonuç. Şununla bununla suçlarsanız insanı, sürekli daha fazlası gelir. Yetmez. Onun için biz İYİ Parti olarak makulün peşindeyiz. Esnafın, işsiz gencin sesi olmaya bunun için dikkat ediyoruz.

Burada Rauf Taner’i de analım. Cambaza bakınca, şiddete uğrayan kadınlar için tabela açmadan kimse harekete geçmiyor. Esnaf yanıyor, Adapazarı’nda. Adapazarı, İzmit’e göre biraz daha canlıdır. Ben Adapazarı’nda sordum, 35 yaşında bir hanım. Geldi yanıma dedi ki 1 milyon lira masraf etmiş, bir kafesi var. Pandemi ile beraber kapatılmış, 30 bin lira kira borcu birikmiş.

Bu olamaz. Dönüş, mahkeme olmuş. Mahkeme açılmış. Hiçbir yardım alamamış, elektrik paramı teyzemin kızı, bebeğin mamasını arkadaşım ödüyor demiş.

"EYT'LİLERE YALANCILIK YAPTILAR"

Gaziosmanpaşa’da bir kadın küçük çocuğu elinde vahim bir şey söyledi bana. İçim acıyor ben ne yapayımın adlı adınca bir şey söyledi bana. Şimdi açlık var açlık. Bu konuşulmuyor. Bu tür gagalaşmalar harika. Şimdi EYT’liler mesaj yazdı. EYT’lilere herkes söz verdi yalancılık yaptılar şimdi onlara cevap veremiyorlar.

Benim Sayın Erdoğan’a ne düşmanlığım olabilir? Normal şartlarda Sayın Erdoğan’ın bana, Sayın Erdoğan’ın Sayın Kılıçdaroğlu’na, Sayın Kılıçdaroğlu’nun Sayın Erdoğan’a yahu. Sayın Erdoğan ile Sayın Kılıçdaroğlu komşu bile değiller. Öncesinden tanışıklıkları bile yok.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, bir kere daha huzurlarınızda teşekkür ediyorum. İYİ Parti’nin seçime girmesini sağladı. Allah ondan razı olsun. 15 milletvekili arkadaşımdan Allah razı olsun. Ölünceye kadar çoluğuma çocuğuma vasiyet ettim ailem onlara dua etsin diye.

Şimdi, seçmene cevap vermek zorunda kalacağız hep birlikte. Bu istifa eden arkadaşlarımız da netice itibariyle alacakları tutumlarla seçmene cevap verecekler. Biz de benzer şeyler yaşadık. Partilere ağır şeyler söyleyerek ayrılmalar, seçmenin karşısındaki haklı görme konusunda uzaklaştırır. Muhalif seçmen bekler ki orada mücadeleyi sürdüresiniz.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi’nde adaylık sürecinde ciddi çirkinlikler yaşadık. Hep biz daha iyi iktidar olabileceğimiz, MHP’nin başbakanlık çıkarabileceğini söyledik. Partiyi aşağıya çekecek, lüzumsuz dedikodular üzerinden bir dilimiz olmadı. Sonra bizi attılar, onun mücadelesini verdik. 2017’ye kadar gene bu mücadeleyi sürdürdük.

Ardından çok sert bir mücadele ile orada da bazı riskleri aldık. Sonuçta arkadaşlarımızın talebi ile partiyi kurduk. İster bizden ister Cumhuriyet Halk Partisi’nden kopan arkadaşların tutumları belli olacaktır.

Asker delege diyorlar, öyle bir sistem mümkün değil. 24 Nisan 2015’ten önce kongresini yapmış bir MHP’nin Aralık’ta kendimi aday olarak ilan edip, 423 imza almış bir şahısım ben. Asker delege demek, delegeye hakarettir. Sen o insana, iraden satılmıştır diyorsun.

Ben DYP’de de hem muhalif hem ana kanatta yer aldım. Hiçbir zaman delegeye, il başkanına iradesi satılmıştır demedim. Köksal Toptan’ın arkasında durduk. 99’daki yarıştan bahsediyorum. Daha sonra 3 milletvekili kaldık. 33 milletvekili ile başlandı daha sonra uygun görmedi arkadaşlar. 300’ye yakın oy aldık ve buna teşekkür ederek gittik.

"SEÇMENİN İSTEDİĞİ PARTİ İÇİNDE MÜCADELE"

Sonra kongrede bize şunu yaptılar demeden, tebrik ettik ve devam ettik. Kongreye dair yola çıktıysanız gerekeni yapacaksınız. Böyle olunca parti çatısı altında mücadele etmeyi ister seçmen.

Saray yapar, öbürü yapar, şu yapar. Başka şeyler olur. Ben CHP açısından değil, bizde de bazı hareketlenmeler oldu. DYP’de de sonra seçimler oldu. Hem ANAP hem de DYP gitti. Kimsenin yanına kar kalmıyor bu işler. Seçmenin istediği parti içinde mücadele.

Sayın Perinçek sanki, Çin merkez komitesi gibi. Cinping Devlet Başkanının ismi, hakaret etmiyorum.

İzlemek lazım. Ben iki şey biliyorum. Bunların hepsi olabilir ama esası şu. İki şey olmuştu, birincisi Türkiye’de ben 2010 yılına doğru. Ergenekon meselesi başladığında. 2009 ve 2010’de şu meşhur anayasa hikayesi. Ben anayasa meselesini çok önemsedim. Mehmet Ali Şahin Bey ile görüştüm. Şimdi bunun yapılmaması gerektiğini söyledim. Adalet Bakanıydı o zaman.

"2010'DAKİ DEĞİŞİKLİK 15 TEMMUZ'U GETİRDİ"

Bir sivil anayasaya ihtiyaç olduğunu ancak toplumun tüm kesimimin dinlenmesi gerektiğini söyledim. Bu işin yol, su elektrik olarak kendilerine döneceğini söyledim. Bunu daha ilgililerine taşımam istendi, onu da taşıdım. Ben Başbakanlığa da ilettim.

Ben hep siyasetçiler ile iş götürmüşümdür. Güvenlik bürokrasisi, o insanlar atanmış. O insanları zora sokmak anlamın taşır, dolayısıyla ben başbakan ile görüştüm. Size yol, su, elektrik olarak döner dedim. Bana her şey kontrol altında dendi. O değişiklik 15 Temmuz’a neden oldu.

2010'daki değişiklik, yargının, HSYK’nın her şeyin o gün cemaat bugün FETÖ denilenlere teslim edilmesinin önünü açtı ve 15 Temmuz’u getirdi. Bu millet, devleti köprüden sokaktan topladı. O zaman da sayın İlker Başbuğ, ifadesi alınmaya davet edilmişti. Orada da bir sohbet geçmişti. Orada da fikirlerimi söyledim.

Şimdi siz bir devlet yönetiyorsunuz. Kimse ile istişare etmezseniz, size anlatıları istişare etmezseniz, önüne gelen sizi aldatır, önüne gelen sizi çarpar ve özür dileyerek gezerseniz. Türkiye’ye siyasi cenah bu hataların faturasını ödemiyor. İçişleri Bakanı kalkıp da Twitter üzerinden ağlayamaz, şikâyet edemez. O zaman görevi bırakması lazım. Anlaşılıyor ki hala düşman, kırmızı kuvvetler mevcut.

"KENDİLERİNE MESAJ GÖNDERİYORLAR"

Dolayısıyla öyle bir çelişki var ki. Sayın Binali Yıldırım düğmenin bir tanesini kast ediyorsa, açık açık söylemesi gerekiyor. Yine onun üzerinden topu atıp, başkalarına… Ergenekon’da ağırlıklı olarak tutuklananlar güvenlik bürokrasisiydi.

Sayın Bülent Arınç’ı hatırlayın, güzel güzel konuştu. Sonra YİK’ten gitti. Sayın Erdoğan’ın dahilinde olmadan bu konuşma yapılabilir mi? Muhalefet zaten açık alanda. Ben kendi partim adıma, herkes elinden geleni gösterebilir.

Ellerinden geleni kötülüğü yapmaktan da kaçınmasınlar. Ak Parti, ittifakın bileşenleri üzerinden kendilerine mesaj gönderiyorlar.

Doğu Perinçek övünerek Ergenekon’dan hapis yattığını söylüyor ya ilginç. Ben Binali Bey’i ciddiye alırım. Hiç bitmeyen bir Bakanlık yaptı. Meclis Bakanlığı yaptı. Devleti yönetmenin rotasyonuna tabii olmuş, dikkate alınması gereken bir insandır.

Sonra geri dönüş yapsa da o konuşma çok manidar. Herkeste bir sessizlik mevcut. Bir tek sayın Bülent Arınç’a yönelik bir durum oldu.

Başbakan’dan bahsediyoruz. Her şey olabilir. Bunların alkışlanması esas. Türkiye’de siyasetçiler, muhalifler evvelden beri saldırıya uğrar. Ancak ilk defa bir siyasi partinin genel başkanı bunları alkışlıyor. En büyük ortak ise suskun.

"SARAY'DAKİ BİR ŞUBE MÜDÜRÜ AKP GENEL BAŞKAN YARDIMCISINI FIRÇA ATIYOR"

Adalet Bakanı ile İçişleri Bakanı Twitter üzerinden atışıyor. Binali Bey’in konuşmasını rastgele dinleyebilir miyiz? Devletin her alanında çalışmış bir siyasetçi, bütün bunların üzerine başbakanlık yapmış biri. Sayın Erdoğan uzun bir süre başbakanlık yaptı.

Elbette çok büyük bir bilgiye sahip olması gerekiyor. Erdoğan, Z kuşağı bir şeyden anlamaz, esnaf kapatmıyor dedi. Saray işte, Saray ayrı bir dünya yaratır. Neden Saray’ın müdürü gidip, Ak Parti’nin genel başkan yardımcısına fırça atabiliyor. Saray’daki bir şube müdürü, Ak Parti Genel Başkan yardımcısına fırça atabiliyor deniliyor.

"ERDOĞAN KAPANMIYOR DİYOR AMA ŞAKIR ŞAKIR DÜKKAN KAPANIYOR"

Erdoğan, şimdi Saray’daki çalışma odasından Saray’da başka yere gidiyor. Çıkmıyor doğal olarak. Tepki ölçerdi eskiden, bunların hiçbiri yok. Sokaktan ve hayattan kopuk. Bu işin tecrübelileri bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Dükkan kapanmıyor diyor ama şakır şakır dükkan kapanıyor.

Yani deprem bölgesine gidiyorsunuz, evi yapamamışsınız. İnsanlar çok zorda, gıdaya ihtiyaç var. Keyif çayı diyerek, kafalarına kafalarına çay atıyorsunuz. Malatya’da birisi dedi ki geçinemiyoruz. Sayın Erdoğan bir siyasetçi olarak değil, bu ülkenin sahibi olarak adama sağlam bir azar etti. Çat diye de keyif çayını attı. Dünün Erdoğan’ı bunu bilirdi ancak bugün Erdoğan Saray’ın adamı.

Orada görürsünüz ama bir daha çıkmazsanız çeşitli bahaneler uydurulur. Saray, insanların, yöneticilerin bütün gerçeklik duygusunu götürür. Ayrı bir hayat tarzıdır. Kendine ait bir bürokrasisi vardır. Türkiye gibi ülkelerde siyasi partiler önemlidir.

"ESNAFIN SİGORTA PARALARINI DEVLET ÜSTLENSİN"

Sayın Erdoğan’ın Ak Parti diye bir önceliğinin olduğunu düşünmüyorum. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin yerine Parlamenter Sistemi öneriyoruz. Bu sebeple oldu, eski yeni meselesi. Partili Cumhurbaşkanlığı’nda uçacaktık ama bunun karşılığı kişi başı gelir düştü.

Bunu sadece pandemiye bağlayamayız, ben 20 Ocak 2021’de yola çıktım. O zamana kadar olan bir süre var, zaten insanlar şikayet ediyorlardı. Şunun maliyetinin yükseldiğinden biz bunları hep duyarak geldik. Pandemi ile beraber iyice derinleşti. Sahayı bildiğimiz için biz bu beylere dedik ki esnaf ve KOBİ’lere kişi başına 10 bin TL verin.

Bir sene ödemesiz başlatın, zora düşenlere işletme sermayesi verin. Sigorta paralarını devlet üstlensin. Bir de yoksul ailelere kişi başına 500 lira verin ki harcama yapabilsinler. Elektrik, su parasına kadar söyledik. Bunların hiçbiri olmadı. En son kapatılan dükkan yok diyen sayın Erdoğan, Mart ayında kredi alan esnaf ödeme yapamadı.

"GERÇEKLİK DUYGUSUNU KAYBETMİŞ BİR İKTİDAR İLE KARŞI KARŞIYAYIZ"

Şimdi dolayısıyla gerçeklik duygusunu kaybetmiş bir iktidar ile karşı karşıyayız. Anayasa Mahkemesi’nin kararını yerel mahkeme kabul etmiyor. Enis Bey’in üzerinden. Anayasa Mahkemesi’ni yok farz etti. Şimdi Anayasa Mahkemesi kesin, siz orayı tavsiye makamı yerine getiriyor.

Şimdi buradan çıkıp eve gideceğiz, sokak lambaları var ya. Öneri haline geliyor. Yani Anayasa Mahkemesi’nin kararını reddeden yerel mahkemenin kararını reddeden yerel mahkeme, trafik lambasının tavsiye haline gelmesini getiriyor.

Her şeyi bir şahsın iki dudağı arasına verdiğiniz zaman böyle oluyor.

Siz rasyonel düşünüyorsunuz tabii. Ona göre de şaşkınlıkla karşılıyorsunuz. Ben Türkiye’de gerçek bir ciddiyetsizlik görüyorum. HDP’nin kapatılması ile ilgili mevzu, yöntemi ve kanunu açık. Ak Parti’nin kapatılma söyleminden sonra siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırıldığı bir dönemden geçtik.

"ÖCALAN'A BEBEK KATİLİ DEDİK, BİZİ FAŞİSTLİKLE SUÇLADILAR"

Bugünkü şartlara göre Bakanlar kurulu kapatabilir. Başsavcılık reysen mücadele eder. Herhangi bir grubu olan siyasi parti, MYK’da karar alır. Genel Başkan şahsen gider müracaat eder. Buradaki cıvıklık şu. İçişleri Bakanı şey yapıyor, Esenyurt’ta İçişleri Bakanı HDP’nin ilçe başkanlığına polis baskın yapıyor, oradan Apo’nun posterlerini görüyor.

Apo’nun mektubu okuttular. Bir kısım kendisine yazarımsılar, siyaseticimsiler var. Abdullah Öcalan’la ilgili bizlerin bebek katili dediğimizde faşistlikle suçlandı. En büyük bilge lider oldu. Bugün en şaşırdığım şey, onun arkasında kalmaya devam edersiniz.

Alakası olmayan bu şahıslar şu anda bayrak, millet, ordu, asker, böyle inanamıyorum bu yalancılığa. Önce özeleştiri yap kardeşim, o şahıs beni vatan hainliği ile suçluyor. Sayın İçişleri Bakanlığı’nın attığı tweet de başka bir zayıflık.

Ben İstanbul’da o zaman ölümüne çalışıyorum. Üsküdar’a geliyorsun, Temel Bey ile ikimizin Kandil ile evrak imzaladığını söylüyorsun. Eğer o kağıdı ben imzaladıysam, gereğini yapmıyorsun kardeşim. Hakaret ediyor, iftira ediyor. İspatla diyorsun, ben onu siyaseten söyledim. Hukuki değil diyorsunuz, şaşırıyor arkadaş.

Abdullah Öcalan’ın mektubu okundu seçmene ama daha enterasan bir şey oldu. Erdoğan’a Cuma namazı sonrası bir soru soruldu, Mehmet’i gönderdim dedi. Bunlar ailecek görüşüyor. Türkiye’de bir orta oyunu dönüyor. Sorunun cevabı cıvıklık. MHP’nin HDP’nin kapatılması ile ilgili bir endişesi varsa, hemen MYK’sını toplar.

Dolaylı bir ciddiyetsizlik, cıvıklık. Ondan sonra hukuk neye karar verecek, bilinmez bir konu. Şimdi esas mesele şu kimse fark etmiyor, bu ülkede kürtlere hakaret ediyor.

31 Mart’a giderken, 29 arkadaşımıza PKK’lı iftirası atıldı. Nüfus cüzdanlarının örneği Yeni Şafak gazetesinde yayınlandı. Bu çocukların ikisi Türk kökenli, gerisinin ortak noktası belediye meclis üyesi ve başkan adayları, tamamı Kürt olması.

PKK’lı denilen belediye başkan adayları, Ak Parti’ye geçtiler. PKK'lılıkları kalmadı. Abdullah Uçar diye bir kardeşimiz, Kocaeli’de yaşıyor Muşlu. Ben onu Bursa’ya çağırdım. Abdullah’ı kamuoyuna çıkaracağım, dedim ki Abdullah ne söyleyeceksin dedim.

Abla, diyeceğim ki ‘Ben Kürdüm ama PKK’lı değilim” PKK ile nasıl mücadele ettiğimi dünya alem biliyor. Ama’yı kaldır diye bağırdım. Ama’yı kaldır dedim. Getirilen nokta budur. Güneydoğu’da Türk devletinin yanında yer almak, milletin birliğini ve bütünlüğünü savunmak çok önemli bir şeydir. Batıdan bakıp konuşmaya benzemez.

"KORUCULARI BİR TEK AKP İKTİDARI ORTADA BIRAKTI"

Korucu olarak o insanları alırsınız, sonra çözüm süreci yaparsanız, orta yerde bırakırsınız. Sonra Valinize, komutanınıza, emniyet müdürüne kafayı çevir kardeşim dersiniz.

Pek çok iktidar geldi, hiçbir korucunun devlet sisteminde ortada bırakıldığı bir dönem geçmedi. Bu iktidar hariç.

Gözden kaçan şey. 6 milyon kaçsa HDP’ye oy vermiş bir oy kitlesi var. Şimdi bu 6 milyon insanın tamamını PKK’lı kabul ederseniz, siz devlet insanı değilsiniz. Her bir Kürdü, Kürdüm ama PKK’lı değilim demeye getirirseniz bu ülkeye güzellik yapmış olmazsınız. Biz her seçmeni velinimet olarak görüyoruz. Değerler üzerinden dövüştür, sorunları konuşturma. Bunların hepsi yanlış.

HDP’nin kurumsal olarak yönetenlerin hataları var. PKK ile iletişimleri, araya mesafe koyamamaları var mı var. Bunlarla ilgili konuşmuyoruz.

Sayın Bahçeli, bütün bunları dert edinmişse gereğini yapmalıdır. Ak Parti’nin bakanı sayın Soylu, emniyetin yaptığı baskında Apo posteri çıkmışsa ve bu da yasaksa, bebek katiline dönüşmüşse işler Apo’nun mektubu okutmanın getirdiği bir suç oluyor, onun karşılığını vermiş mi bu arkadaşlar.

Türkiye’de derin bir sahtekarlık var. Gelinen gidilen nokta iyi değil, dolayısıyla suç işlenen bir durum var. Şahsıma 5 senedir açılmış bir dava var, benim ifadem alınmadı.

Bütün bunların üstüne, bu bile bir cıvıklık. Bu işi takip eden her kim varsa.. Benim dokunulmazlığım yok, nerede yaşıyorum belli. Binali Yıldırım’ın gelip dediği şey, bunların hepsini sulandıran insanlarda derin yaralar açan meseleler. Biz sayın Erdoğan ile ailecek görüşürdük.

Mesela şu soru çok önemli, sayın Erdoğan’ın başı derde düşse, kapısını çalacağı kaç tane dostu kalmıştır. Tamamen insanı dertten bahsediyorum. Dün Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı demokrasi adına, başbakan olmasını sağlayan kişi onun partisine bu kadar pis bir dille hakaret etmek, sayın Erdoğan’ın hangi işine yaradı?

Ama ne oluyor ki, Yalçın Doğan beyin bir yazısını okudum. Merkel ayrılırken Almanların tutumu. Ona oy veren, vermeyen insanlar çıkıp alkışlamışlar. Sosyal demokratların doğru önerilerini hayata geçirmiş.

O sorunun çözümünde de kendine en ağır muhalefet yapanlarla da çözüm ortaklığı yapmış. 18 yılda Almanya’yı getirdiği nokta, dünyanın en önemli nokta. Sayın Merkel nasıl hatırlanacak, sayın Erdoğan nasıl hatırlanacak?

"BEN EZELDEN TÜRK MİLLİYETÇİSİYİM"

Abdullah Öcalan’ı bilge lider haline getirenleri biliyorsunuz. Bugün SS subayı gibi hepsi. Bu değişim başlı başına iğrenç. Bu insanlar, nasıl anlatabiliyor kendi kendilerini. Kızına, oğluna nasıl anlatabiliyorlar bunları. Ben ezelden Türk milliyetçisiyim, hayatta böyle bir dilim olmadı.

Benim abimin, arkadaşlarının dilinden, dünün Öcalan sevdalılarının yaptıkları Kürt düşmanlığını hayretle izliyorum. Şimdi sosyoloji bilmedikleri için şöyle zannediyorlar. Yarın masaya çağırırız, bunlar gelir. Benim asıl derdim o insanlar. Aşağısı ne yapacak.

"İKTİDAR OLDUĞUMUZDA VARLIK FONU'NU HAZİNE'YE DEVREDECEĞİZ"

Kayınpeder sebep, damat sonuçtur. Faiz sebep, enflasyon sonuçtur. Biz iktidar olduğumuzda ilk işimiz Varlık Fonu’nu Hazine’ye devretmek olacak. Aslında Ak Parti de dahil olmak üzere Cumhur İttifakı kendi içinde, küçük ve minik ortak ile baktığınız zaman Cumhur İttifakı çok bileşenli bir yapıya dönmüş durumda.

Biz ekonomi anlamında bütün bu sosyal kesimlerin sorunlarına dair mikro ve makro çalışmalarımız var. Ekonomist arkadaşlar çalışıyor, zaman zaman da paylaşacağız bunu. Şimdi Pazartesi’ye kadar arkadaşlarımız sunum yaptı, geri bildirimler alınacak. Daha sonra benim ağzımdan lansman yapılacak. Kamuoyunun, gazetecilerin, akademisyenlerin ve diğer siyasi partilerin görüşüne sunulacak. Bizim ki anayasa değişikliğinden ziyade sistem tasarımı.

Geldiğimiz zaman 100 günde ne yapacağız. Partili Cumhurbaşkanlığı seçiminde seçime gidileceği için ittifaklar zorunlu. Şimdi anlaşılıyor ki ittifaklar ile gidilecek. İttifaklar ile gidildiği zaman niyet metni imzalanacak. Ben kazanacağımıza inanıyorum, kazandın diyelim. Parlamenter Sistem’e geçiş gibi bir talebimiz var. Herkes kendi reçetesini koyuyor. Bizim kurumsal yapılarımız farklı.

Kısmen iktidar Cinping Perinçek bir ortak, Bahçeli bir ortak. Soylu ve Abdülhamit Gül birer ortak. Şimdi Binali Yıldırım, damat beyin durumu ne belli değil ancak sonuçta bunlar et tırnak. Hepsi sayın Cumhurbaşkanımız diyor. Bizler ise seçmenin taleplerine göre demokrasinin, şeffaflığın, liyakatin güçlendirilmesine yönelik hareket ediyoruz.

İş birliği bizimki. 24 Haziran’dan 31 Mart’a giderken ittifak yapıldı, durduk. Daha sonra Saadet ve Demokrat parti ayrı aday çıkardı biz Cumhuriyet Halk Partisi ile gittik.

Şimdi bu belediyelerin hizmetlerinde de sorun var. Onların kafalarına çekiç indiriyorlar, bizim o çekici tutmak gibi bir sorumluluğunuz var. Bu kafa ile gidildiği zaman ekonomi daha da kötüleşecek. Ki seçim istemek elbetteki muhalefetin görevidir. Oturulacak tekrar bir sistem kurulacak. Bugünün şartlarında ittifaksız seçime gitmek mümkün görünmüyor.

İki şey oluyor, dürüst olarak konuşalım şimdi. Sureti haktan görünüp, muhalefet partilerini tanzim etmeye çalışan, muhalefetin kanaat önderi gibi kendini konumlandıran insanlar var. Şimdi bir arkadaşımız gelip bana dedi ki sakın parti bünyesinden ayrı, bir ittifakla gitmeye aldanmayasın. Şimdi o ilgili arkadaşın, partimizin tek başına girmesini iddia etiğini görüyoruz.

Niye seçim istemiyorsunuz denildi. Biz de istiyoruz dedik. Hurra bir yöneldiler bize, sayın Erdoğan’ın işine yarar dendi. Biz kendimizi sayın Erdoğan’a göre ayarlayacaksak, politika yapmayalım.

Niye kurduk bir İYİ Parti’yi. Türkiye’de bazı şeyleri olumlu yönde değiştirmek için yola çıktık. Siyasi partilere bağırmanın maliyeti yok ama oraya yarıyor dedikleri kişi ve kurumlara yarıyor.

"CHP YALNIZ KALSIN DİYE İTTİREN BİR EL VAR"

Daha ilginci parlamenter sistem dedik biz, sayın Erdoğan’ın da seçilemeyeceğini görüyorum. Parlamenter Sistem Erdoğan’ın işine gelir, böyle gidin diyorlar. Şimdi bu insanlara yönelik de her şeyin farkındayım.

Demokrat Partisi, Saadet Partisi, Deva Partisi, Gelecek Partisi bir ittifak kuralım. CHP yalnız kalsın diye ittiren bir el var. Sayın Erdoğan ne ister. Benim Erdoğan veya Bahçeli ile kişisel bir sorunum yok ama sayın Erdoğan’a düşman olduğunu iddia eden kanaat önderlerimiz, şimdi bu tutum izliyor.

"TEK BAŞINA SEÇİME GİRMEK GİBİ BİR KORKUMUZ YOK"

Ama bu sistemle girilecek seçime. Bizim baraj sorunumuz yok, bizim herhangi bir problemimiz yok ama burada güç birleştirmesi ile ilgili bir mesele var. Biz ittifak olarak girdik, Saadet Partisi ekstra milletvekili çıkardı. Bizim oylarımızla CHP 21 milletvekili çıkardı, biz de CHP’nin oyları ile 4 milletvekili çıkardık.

Tek başına seçime girmek gibi korkumuz yok. Hükmü veriyorlar ya bir taraftan da hepsi Tayyip Erdoğan düşmanı, ben değilim. Onların bu öneriyi yapmaları çok manidar. Ben onları bilemem. Ben hayatımda hiç komplo üzerinden konuşmadım. Uzun bir dönem de siyasette kaldım. Genellikle insanı meseleler ve zaaflar üzerinden yürür. Şimdi mesela, bana bir şey bulamıyorlar söylemeye.

FETÖ bitiyor, vatan haini. Böyle gidiyor. Ama biz sayın Erdoğan ile Bahçeli’nin dilinden kurtardık paçayı, yerli ve milli olduk. Bunun söylenmesine ihtiyacımız yok. Ama bu komplolara inanmanın getirdiği bir şey var. Devletin kurumları ile kendini özdeş gören siyasetçiler var, kanaat önderleri var. Yönlendirmeye çok müsait.

Benim yedi göbek sülalemde boş verin FETÖ’yü o zaten yok. Biz mıymıntı insanlardan hoşlanmayız. Benim ailem mıymıntılıktan hoşlanmaz. Açık ve net dayak yerim posta yemem diyen insanlardanız biz. Dolayısıyla daha kabadayı tarikatlardan yok. Sülalemde bir kişi bile yok. Yedi göbeğim araştırılabilir. Bunu diyebilecek siyasetçi azdır bu ülkede.

Bu komplo üzerinden bakıldığı zaman böyle oluyor. Ama demekki zaaflar korkular üzerinden de insanlar bir takım roller alabiliyor.

Muhalefete ayar vermeye çalışan muhalif görünümlü arkadaşlar çok. Şimdi dükkana giriyorsunuz. Dedesi babası ve oğlu… Yani üç nesil gelinlik nişanlılık satan bir dükkan. Diyor ki yanımızda 23 kişi çalışıyordu. 3 kişiye düştü.

Evimi sattım. Kirada oturuyorum bu işletmeyi finanse etmek için. Bunu yerel basınla beraber insanlarda dinledi. Çıktık bana ne sordular biliyor musunuz? Sayın Kılıçdaroğlu valilier için militan dedi. Sayın Erdoğan Sayın Kılıçdaroğlu’na şunu dedi. Siz buna ne diyorsunuz?

Ben de elinin körünü diyorum dedim. Çünkü içeride konuştuğumuz şey, ağlasın ağlamasın arasında dede kurmuş, baba sürdürmüş oğul da devam ediyor dükkan. 23 kişi çalışıyormuş 3 kişi kalmış. Bunu herkes dinledi orada çıkınca bekledim ki ben onu soracaklar diye. Sorular soru bu. Yani bu yapılmaya çalışılıyor Türkiye’de.

Biz EYT’lilerle ilgili bir toplantı yaptık. Ben, İsmail Tatlıoğlu ve bütün EYT’lilerin başkanları ve Erhan Usta, Ümit Özlale. Arkadaşlarımız net bir şekilde kendileriyle çalışıyoruz biz.

Emeklilikte kademeli maaşlar var. Farklı farklı tarihler var. Bunlarla ilgili bir kere sağlıktan yararlanma sonra maaş bağlanması ve bu kademeli olarak 4 milyon civarı olarak deniliyor ama parça parça maaş bağlanması ve haklarını elde etmesi gereken EYT başkanlarından aldığımız bilgi. İçeriden bilgi alamıyoruz biz. 700 bin civarında insanımızın da hemen maaşa bağlanması gerekiyor. Onlar biliyorlar."

 

 

Kaynak Yeniçağ: 

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.