TÜRK LİRASININ İZİNDE TÜRKİYE TARİHİ...

TÜRK LİRASININ İZİNDE TÜRKİYE TARİHİ...

Kağıt paralar, kullanıldıkları döneme ait en belirgin bilgileri bizlere veren birer belge niteliğinde... Zamana göre değişen alım güçleri, bu kağıtlara verilen önem veya duyulan güvensizlik,

 Kağıt paralar, kullanıldıkları döneme ait en belirgin bilgileri bizlere veren birer belge niteliğinde... Zamana göre değişen alım güçleri, bu kağıtlara verilen önem veya duyulan güvensizlik, piyasada oldukları dönemin tüm ekonomik şartlarını yansıtırlar. Banknotların belki de en önemli özellikleri, iktidarın, kendisini ifade aracı olarak kabul edilmesi. Bu sadece, kağıt paralar için de geçerli değil üstelik. Yüzyıllardır devletin ve onun başındaki kişinin gücünü gösteren bir simge niteliği vardır. Kağıt paralar, yaşanmış olan ekonomik, siyasi ve estetik değişimleri, neredeyse dönemlerinin olayları, görüntüleri, sesleri, tatları kadar çağrıştıran birer hatıradır. Bu değerli belgelere, gelişim ve değişim süreçlerini dikkate alarak baktığımızda, yakın tarihin safhalarına şahitlik etme fırsatını da buluyoruz. KAĞIT PARANIN ORTAYA ÇIKIŞI Klasik Osmanlı düzeninde, paranın seyrini, hazine, darphane, sarraflar, vakıflar, bedestenler ve loncaların yüklendiği değişik rollerin bir araya gelmesiyle oluşan bir sistem kontrol ediyordu. Tanzimat sonrasında Osmanlı Devleti'nin izlediği dışa açık ekonomik ilişkiler, para ve kredi sisteminde de yeni düzenlemeleri zaruri kıldı. Tanzimat'ın ilanında en önemli sebeplerden biri olan, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya karşı yapılan savaş, Osmanlılar'ı önemli para sorunlarıyla karşı karşıya bıraktı. Dışarıdan borç bulamayan Osmanlı Devleti, ilk kez kağıt para basma yoluna gitti. Ancak, bu kağıt para hızla değer kaybetti ve çeşitli ayardaki madeni paralar da pek çok sorun çıkardı. İLK BANKANIN KURULUŞU Osmanlı Devleti, 1844 yılında, "Usulü Cedide Üzere Tashihi Ayar" kararnamesiyle iki metalli para sistemi oluşturmaya çalıştı. Bu para reformunun sonuç verebilmesi için, dış ödemelerinde Osmanlı parasının İngiliz parasına karşı kurunu sabit tutmak amacıyla, Galata bankerlerinden Alleon ve Baltazzi ile anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre İngiltere ve Fransa'ya yapılacak ödemeler, bankerler tarafından belli bir ödeme karşılığında, sabit kur üzerinden yapılıyordu ve bu şekilde Osmanlı parasının değerinde istikrar sağlanmış oluyordu. 1847 yılında hükümet, bu bankerlere 'Bank-ı Dersaadet'i kurma iznini verdi. Böylece Osmanlı Devleti'nde, ilk defa dış ödemelerde düzenleme görevini üstlenen bir banka kurulmuş oldu. Osmanlı Devleti'nde, bugünkü Merkez Bankası'nın gördüğü işlevlerin bir kısmını gören bir bankanın kurulması, 1856 yılında Fransız-İngiliz ortak sermayesi ile kurulmuş olan 'Bank-ı Osmani'nin, 1863 yılında 'Bank-ı Osmani Şahane' adını alması ve bir devlet bankası niteliğini kazanmasıyla olmuştur. Banka, banknot çıkarma imtiyaz ve tekeline sahip bulunuyordu. Hükümet, imtiyaz süresi içinde kağıt para çıkarmamayı ve bu konuda başka kuruluşlara izin vermemeyi kabul ediyordu. BANKNOT ÇIKARMA İMTİYAZI Osmanlı İmparatorluğu'nun kağıt para ile tanışması, Tanzimat Fermanı ile aynı tarihe rastlıyor. II. Mahmut döneminde, hazineyi iflasın eşiğine getiren savaş masraflarının sonucunda devlet çareyi, "Kaime-i Nakdiye-i Mutebere" adı verilen, faizli ama karşılıksız kağıt parayı basmakta bulmuştu. Giderek artan miktarlarda tedavüle çıkarılan "kaime"ler, devamlı olarak değer kaybetti. Birçok başarısız denemeden sonra, 1862'de bu kağıt paralar toplanabilmiş, 1863'ten itibaren de Osmanlı Bankası'na altın karşılığında banknot çıkarma imtiyazı verilmişti. Ancak kağıt paradan ürkmüş olan bir toplumda, Osmanlı Bankası'nın banknotlarına rağbet çok sınırlı kalmıştı. Genellikle bu banknotlar para gibi kullanılmaktan çok, ticari senet gibi elden ele geçmekteydi. 1875'te başgösteren krizin ve 1876'da Balkanlar'daki isyanların ardından, devlet tekrar kağıt para ihracına başvurmuk zorunda kalmıştı. Rus Savaşı'nın finansmanının büyük kısmını karşılayan bu 16 milyon liralık kağıt para, halkı büyük zarara uğratmıştı. Bu dönemin paraları 3 yıldan az bir süre içinde, altına karşı değerlerinin yüzde 90'ını kaybettikten sonra tedavülden kaldırılabilmişti. 1879 yılından itibaren durumun yavaş yavaş normale dönmesiyle birlikte, Osmanlı Bankası'nın banknotları tekrar ortaya çıkmış, giderek artan şekilde kullanılmaya başlanmıştı. 1868'de ilk defa basılan mavi 5 liralık, 1880'de tedavüle çıkan Türkçe ve Fransızca'nın yanında Yunanca-Ermenice ve Arapça yazılar taşıyan pembe 1 liralık ve 1908 yılında basılan 50 ve 100 liralıklar, altınla eşdeğerdi. MERKEZ BANKASI'YLA ATILAN BÜYÜK ADIMLAR Cumhuriyetin kurulmasından sonraki ilk yıllarda, süresi 1925 yılında dolacak olan Osmanlı Bankası'nın imtiyazının uzatılması sorunuyla karşılaşıldı. Cumhuriyet yöneticileri, ekonomik durumun yeni bir banka kurmaya imkan vermemesi üzerine, Osmanlı Bankası'nın imtiyaz süresini 1935 yılına kadar uzattılar. 1926 yılından itibaren bir Merkez Bankası kurulması için hazırlıklara girişildi. 11 Haziran 1930'da, 1715 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Kanunu kabul edilerek, 3 Ekim 1931'de banka kuruldu ve resmen çalışmaya 1 Ocak 1932'de başladı. Banka ilk kurulduğunda 30 yıl süreli banknot ihracı imtiyazına sahipti. 1955 yılında yapılan değişiklikle banknot ihraç imtiyazı 1999 yılına kadar, 25 Nisan 1994 yılında yapılan ikinci bir değişiklikle de süresiz olarak uzatıldı. TÜRK LİRASINA ATATÜRK RESMİ 1. Dünya Savaşı'yla beraber, Osmanlı Hükümeti bir kez daha kağıt para çıkararak, artan masraflarını karşılamak yoluna gitmiş, yaklaşık 160 milyon liralık "Evrak-ı Nakdiye" ihraç etmişti. Fakat bu defa da kağıt para, altın karşısında yüzde 80'e varan oranda değer kaybetmişti. Bu paralar, Milli Mücadele boyunca ve hatta Cumhuriyet'in ilk yıllarında kullanılmaya devam etmişti. Henüz Merkez Bankası bulunmayan Cumhuriyet'in, 1927 yılında tedavüle sunduğu ilk kağıt paralar bile, aslında geri çekilen Evrak-ı Nakdiyenin karşılığı olarak ihraç edilmişti. Bu anlamda yeni bir tedavül oluşturmayan bu paralar, taşıdıkları resim ve simgelerle, rejimin yeniliğini dile getiriyorlardı. Bu paraların üzerindeki Mustafa Kemal portresi, bozkurt, ay yıldız, meclis binası, çift süren köylü gibi görüntüler, yeni rejimin birer simgesi gibiydi. 1931 yılında Merkez Bankası kurulmuş olmasına rağmen, 1927'de Arap harfleriyle çıkarılmış olan kağıt paralarda, 1937 yılına kadar herhangi bir değişiklik yapılmamıştı. Ancak 1937 ile 1939 yılları arasında 2.5, 10, 50, 100, 500 ve 1.000 liralık latin harfli banknotlar tedavüle çıkarılmıştı. İngiltere'de Thomas de la Rue & Co. tarafından basılan bu banknotlarda, 1950'lere kadar Türk kağıt paralarına hakim olan bu tasarımın ana hatları görülmekteydi. Bu tasarımda 1927 banknotlarında hala belirgin bir şekilde yer alan "şark" motiflerinin yerini, daha modernist görüntüler almıştı. 500 ve 1.000 liralık dışında tümü Atatürk'ün sağlığında çıkarılmış olan bu banknotların ön yüzünde, İnönü Dönemi hariç, 1960'lara kadar hemen hemen hiç değişmeyecek olan papyonlu Atatürk portresi yer almaktaydı. FARKLI RENKLERDEKİ LİRALAR 1940 yıllarına ait banknotların en çarpıcı özelliği, ilk ve son defa olmak üzere Atatürk portresinin yerini, İsmet İnönü'nün almış olmasıydı. Bu portreler, mücadele ve iç politikadaki köklü değişim çabalarını yansıtırken, banknotların genel görünüm ve basım yerleri ise, dış politikada yaşanan tereddüt ve bocalamaları simgeliyordu. 1940 ve 1942'de çıkarılan banknotlar, önceki dönemlerdeki gibi İngiltere'de bastırılmıştı. 1946-1948 yılları arasında ise, American Banknote Company'ye başvurulmuş, Türk banknotlarının bazıları, belirgin bir şekilde Amerikan Doları'nı hatırlatan görüntüye bürünmüştü. Demokrat Parti'nin 1950 zaferinden sonra banknotlar, 1930'ların sonunda almış oldukları görüntüye tekrar kavuşmuştu. 10 yıl boyunca paraların üzerinden silinmiş olan papyonlu Atatürk portresi, bütün kupürlerin üzerinde yerini yeniden almıştı. Ayrıca, daha önceleri çok daha baskın şekilde kullanılmış olan ulusal simge ve görüntülerin yerini, aslında İnönü döneminde başlamış bir değişimin devamı olarak "yumuşak" semboller almaya başlamıştı. Zafer anıtlarının sert hatları veya Rumelihisar ile Çanakkale'nin askeri çağrışımları yerine, yeşillikler, köylü kızları, nehirler ve parklar boy göstermeye başlamıştı. TASARIM ANLAYIŞI GİDEREK DEĞİŞTİ 1960'lar kağıt para emisyonunda en sakin dönemlerden biri olmuştu. Bu dönemdeki en önemli değişiklik, belki de 1966'da çıkarılan 10 ve 20 liralıklarla başlayıp, 1968'de 5 liralığı da kapsayan yeni bir tasarım anlayışının ortaya çıkmasıydı. 1930'lardan beri kullanılmakta olan köşeli çerçevelerin yok olduğu, grafik tasarım endişesinin daha öne çıktığı bir üslubun kullanıldığı bu anlayış, Atatürk'ü de çerçeveden çıkarıp, kravatlı haliyle "Sokaktaki Adam" görüntüsüne yaklaştırmıştı. Bu dönemde ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa banknotların yurtiçinde basılmasına başlanmıştı. Aslında ilk ürününü 1958 yılında basılan 100 liralıkla vermiş olan Banknot Matbaası, 1960'lardan itibaren bütün kupürlerin basımını üstlenmeye başlamıştı. Bu dönemin banknotlarının belirgin bir özelliği de, 1950'lerde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayan İstanbul görüntülerine, artık neredeyse her banknotta rastlanmasıydı. Ankara Kalesi ve anıtların yerini artık Topkapı Sarayı, Boğaziçi Köprüsü ve Kız Kulesi almıştı. Ankara'yı temsil edecek, artık sadece Merkez Bankası binasıyla Anıtkabir kalmıştı. Dönemin daha da çarpıcı bir diğer özelliği ise, ilk defa enflasyonun paraya yansımış olmasıydı. 1953'ten beri basılmayan ve tedavülü her zaman çok sınırlı kalmış olan 1000 liralık banknotların 1978, 1979 ve 1981'de arka arkaya basılması Türkiye'yi bekleyen enflasyonlu yılların ilk işareti gibiydi. ENFLASYON, PARANIN DEĞERİNİ DÜŞÜRDÜ 1970'lerde hissedilmeye başlayan enflasyonun etkisi, 1980'lerde katlanarak artmış, günlük hayatın bir parçası haline gelmişti. Madeni bozukluğa dönüşmeden önce küçülerek kaybolmaya başlayan 10 ve 100 liralıklarla başlayan dönem, bin liranın 50 bine kadar katlarının peş peşe basımıyla kapanmıştı. 1981'de Mevlana ve Türbesi, 1982'de Mimar Sinan ve Selimiye Cami, 1983'te Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşı, 1986'da ise Fatih Sultan Mehmet ve Sarayburnu'nun görüntüsü, banknotlarda yerini almıştı. 1988 yılında çıkarılan 20 bin liralık banknot Merkez Bankası'nın yeni binasının, 1989'da çıkartılan 50 bin liralık banknotlar da Meclis Binası'nın tasvirini taşıyordu. 1990'da tedavüle çıkan 4'üncü tertip 5 bin liralık banknotta, Mevlana'nın yerini Afşin-Elbistan Termik Santrali alıyordu. 50 bin ve 100 bin liralıklarda, sayıların ilk rakamlarıyla son üç sıfırı arasında, belli belirsiz görsel farklılık varken, 250 bin, 500 bin, 1 milyon, 5 milyon ve 10 milyonluk banknotlarda bu ayrım netleşmiş, son üç sıfır, ilk rakamlardan farklı renklerde basılmaya başlanmıştı. 2001 yılının son aylarında piyasaya sürülen 20 milyonluk liralık en yeni banknotun rengi ise, son yıllarda ekonomik krizle boğuşan Türkiye'nin, yüzünü Avrupa'dan daha batıya çevirdiğinin bir göstergesi: Dolar yen yşili. Artık Türk Lirası üç sıfır atma işlemi için hazır görünüyor.

  • 26.3.2002 21:55

Kaynak: Haber Vitrin

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.