Metin ÖZER
TÜRKİYE’Yİ İŞGAL ETMESİNİ İSTEYEN GAZETECİLER
İki Sabetay Yahudi’si gazeteci; Halide Edip Adıvar ve Ahmet Emin Yalman, Türk tarihinin en büyük ihanetinden birisine imza attı.
Bu ikili 4 Aralık 1918’de İstanbul’da Wilson Fikirleri Cemiyeti isimli bir dernek kurdu.
Kuruluş yeri ve merkezi İstanbul'da Vakit Gazetesi idarehanesi idi. Yönetim kurulunda Halide Edip, Refik Halid, Ali Kemal, Hüseyin Avni, Ragıp Nurettin yer aldı.
Adına cemiyet kurdukları Wilson, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Thomas Woodrow Wilson’du.
Thomas Woodrow Wilson, müthiş bir Yahudi hayranıydı.
Bugün Amerika’nın; Yahudi sermayenin eline geçmesini sağlayan isimdir aynı zamanda.
Wilson, 8 Ocak 1918’de yaptığı bir konuşmada; savaş sonrası için ABD’nin istediği dünya düzenini on dört madde ile sıraladı.
Wilson ilkelerinin 12. Maddesi şöyleydi; “Türk yönetimindeki öbür uluslara da her türlü kuşkudan uzak yaşam güvenliğiyle özerk gelişmeleri için tam bir özgürlük sağlanmalıdır. Ayrıca Çanakkale Boğazı uluslararası güvencelerle gemilerin özgürce geçişine ve uluslararası ticarete sürekli açık tutulmalıdır.
Kısaca; bu bölgelerde bağımsızlığının sağlanması yani yeni devletler kurulması öngörüyordu.
Sabetay Halide Edip Adıvar ve Ahmet Emin Yalman Wilson’un bu cümlesinden cesaret alıp, Türkiye topraklarında ABD başkanı adına cemiyet kurma cüretini gösterdi.
Cemiyette dönemin ünlü Sabetay dönmeleri tam kadro vardı.
Wilson Fikirleri Cemiyeti; Türkiye’nin Doğu ve Güney doğusunda bir Hırıstiyan devletin kurulması ve daha sonra tarihe Sevr anlaşması olarak geçen anlaşmada belirlenen sınırlar içinde Türkiye’nin bölünmesini amaç edinmişti.
Cemiyetin hainliği bununla da sınırlı değildi.
Cemiyet yöneticileri 5 Aralık 1918 tarihinde Amerika Başkanı Wilson’a gönderdikleri 9 maddelik bir muhtıra ile Türkiye’ye resmen Amerikan mandasını talep ettiler.
Amerika’nın Türkiye’yi işgalini ve Türkiye’nin Amerikan sömürgesi olmasını istediler.
Bu ihanet ekibi; Türkiye’nin Amerikan mandası olması için medyayı kullandı. Amerikan mandası lehinde kamuoyu oluşturmak için özellikle basın yoluyla korkunç bir çalışma yürüttü.
Dönemin önemli gazetelerinin başyazar ve sahipleri cemiyetin üyeleri arasındaydı. Bunların büyük kısmı dönmeydi.
Ati ve İkdam gazeteleri başyazarı Celâl Nuri, Akşam gazetesi başyazarı Necmeddin Sadık, Zaman gazetesi başyazarı Cevat, Yeni Gazete başyazarı Mahmud Sadık, Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin, Yeni Gün gazetesi başyazarı Yunus Nadi aktif üyeler arasındaydı.
Durum tehlikeli bir hal almaya başlayınca; Aynı yıl Sabetayların Karakaşlar Grubu’nun içinden çıkan Karakaşzade Rüştü isimli kişi, İstanbul basınına Sabetaycılıkları ilgili bilgiler açıkladı.
Kendisi de bir Sabetay olan ancak Türkiye vefa borcu olduğuna inanan Karakaşzade Rüştü; Sabetay cemaat yönetimini Türkiye’yi sevmemekle ve asimile olmamakla suçladı.
Beklenmedik bu çıkış ortalığı karıştırdı.
Sabetaylar arasında büyük panik ve kavga çıktı.
Karakaşzade Rüştü’nün bu çıkışına kadar dönmeler asla dönme olduklarını kabul etmiyordu. Sabetaycılığı da reddediyorlardı.
O günkü İstanbul gazetelerinden Son Saat gazetesi Sertel ailesinin kontrolündeydi.
Vatan gazetesinin sahibi ise Ahmet Emin Yalman’dı.
Kendisi de bir Sabetay Yahudi’si olan Yalman; Tarihin Esrarengiz Bir Sayfası isimli bir yazı dizisi hazırladı ve Dönmeliğin varlığını kabul etti, ancak bu hareketin tarihe gömüldüğünü iddia etti.
Bu küllü yalandı. Sabetaycılık bugün bile faal bir harekettir ve asla tarihe gömülmemiştir.
Tartışmalar giderek büyüdü, Karakaşzade Rüştü T.B.M.M ye başvurdu, Atatürk’e mektup yazdı ve konu giderek alevlenmeye başladı.
Tartışma kavgaya dönüp Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl kurulduğuna kimlerin görev aldığına gelince; bizzat Atatürk bu kavga ve tartışmanın kapatılması için emir verdi.
Atatürk’ün amacı; yeni kurulan bir Cumhuriyet’te batılı bir hayat anlayışına sahip Sabetay cemaatin deşifre edilerek halkta kendilerine bir reaksiyonun oluşmasını önlemekti.
(Dönmeler / Tarih ve Düşünce / Moşe Sevilla Şaron)
Wilson Fikirleri Cemiyeti tarafından ABD Başkanı Wilson’a; “Türkiye’yi işgal edip kendi mandan altına al” teklifinde bulunulan mektupta şunların imzası vardı;
- Halide Edip Adıvar, Ahmet Emin Yalman, Ati ve İkdam gazeteleri başyazar Celâl Nuri, Akşam gazetesi başyazarı Necmeddin Sadık, Zaman gazetesi başyazarı Cevat, Yeni Gazete başyazarı Mahmud Sadık ve Yeni Gün gazetesi başyazarı Yunus Nadi…
Burada İki isme özellikle dikkatinizi çekmek isterim. İlki Halide Edip Adıvar…
Kendisi Sabetay dönmesi bir Yahudi idi… Türklükle bir alakası olmamasına rağmen Türk kızı olarak tanıtılıyordu.
Mehmet Şevket Eygi Halide Edip Adıvar için şunları yazdı;
- Romancı Halide Edip Adıvar’ın babası Mehmet Edip Bey’de Yahudilikten dönmedir. Selanikli Sabetaydır. (Dönme denilince yanlış anlaşılmasın. Bunlar İslam’a dönmüş değil. Kimliklerini gizleyip Türk ve Müslüman göründükleri için dönme deniliyor. Yoksa bir yere dönmüş değiller)
Halide Edip Adıvar hem gazeteci hem de romancıydı. Aynı zamanda aşırı bir Osmanlı ve İslam düşmanıydı.
Düşmanlığını açıktan değil gizli yapardı. Bunun için de romanlarını kullanırdı.
“Vurun Kahpeye” romanında din adamlarının şahsında dini İslam’ı hedef aldı. Romanı Yeşilçam’da film yapıldı. Filmde; İslam’a karşı romanından da daha ağır bir saldırı vardı.
Romanındaki dindar görünümlü, çıkarcı ve yobaz tip Hacı Fettah Efendi, Halide tarafından öyle bir lanse edildi ki; romanı okuyan veya filmi izleyen kimse, ondan daha aşağılık, daha çıkarcı ve daha din simsarı bir insan olamayacağına inanır.
Sabetay Halide Edip Adıvar’ın istediği de buydu zaten. Müslümanlara karşı klasik bir algı operasyonu.
Böyle bir İslam düşmanının kabrinde hala dualar okunuyor… Şaşılacak şey gerçekten…
Halide Edip Adıvar’ın gerçek kimliğinden habersiz bir grup, her ölüm yıldönümünde mezarının başına gidiyor. Giderken de yanlarında bir hoca götürüyorlar.
Müslüman olmayan Halide’nin ruhuna Yasin okutuyorlar. Halide Edip Adıvar’ın hacılara hocalara sövdüğünden habersiz o hoca, kabri başında hüzünle dua ediyor.
Allah aklımızı başımıza getirtsin.
Bu gaflet uykusundan ne zaman uyanırız? Emin olun bende bilmiyorum.
Gelelim Yunus Nadi’ye
Sanırım pek çoğunuz kendisini yakından tanıyorsunuz.
Yunus Nadi Abalıoğlu, CHP’nin ve Türk solunun amiral gemisi Cumhuriyet Gazetesi’nin kurucusu ve gazetenin ilk sahibidir.
Yunus Nadi; Ankara hükûmeti ile Sovyet hükûmeti arasındaki yakınlaşmanın sonucu Mustafa Kemal’in emri ile kurulan, Türkiye Komünist Fırkası ‘nın kurucuları arasında yer aldı.
Yunus Nadi’nin gazetesi Yeni Gün gazetesi, Komünist Fırkası ’nın yayın organı olarak yayımlandı.
Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul'a giderek, cumhuriyeti ve devrimleri savunacak bir yayın organı olarak Cumhuriyet Gazetesi’ni yayımlamaya başladı.
Yunus Nadi çalışmalara kendisi gibi Sabetay Yahudi’si olan Zekeriya Sertel ve Nebizâde Hamdi ile birlikte başladı.
Sabiha Zekeriya Sertel, dönme idi…
Zekeriya Sertel, kısa bir süre Basın Yayın Genel Müdürlüğü yaptı ve ardından Cumhuriyet gazetesinin kurucularından oldu.
İflah olmaz bir komünistti. Yazılarında SSCB’yi över, Türkiye’nin komünist olmasını savunurdu.
Halk en sonunda bunlara isyan etti.
“Kahrolsun Sertel’ler”, “Kahrolsun Komünizm” çığlıkları eşliğinde, 4 Aralık 1945’te Tan gazetesi ve komünizme dair kitaplar satan ABC kitabevi demir çubuklarla tahrip edildi.
Türkiye’den kaçtı… Zekeriya Sertel’in mezarı hayranı olduğu Rusya’dadır.
Dönelim Yunus Nadi meselesine…
Amerikan Başkanına mektup yazıp Türkiye’nin işgali ve mandası olması için yalvaran Nadi, Atatürk’ün emriyle bu kez sıkı bir komünist oluverdi.
Gazetesi Yeni Gün Gazetesi’ni de Türkiye Komünist Fırkası ‘nın yayın organı yapıverdi.
Söz dinleyen Yunus Nadi, bunun mükâfatını da gördü.
Nadi, Manisa Soma'da linyit madeni işletmesini bedavadan aldı.
1922 yılından 1939 yılına kadar Soma’da linyit madenini işleten Yunus Nadi, o dönem için inanılmaz paralar kazandı.
Kimse, “Sen gazetecisin. Soma’daki linyit işi de ne. Sen ne anlarsın kömürden?” diye sormadı..
Yunus Nadi Komünistlikten sonra bir kez daha döndü..
Bu öyle bir dönüş oldu ki, emin olun Türk tarihi böyle bir dönüş görmemiştir.
Dün ülkesinin Amerikan sömürgesi olmasını isteyen ardından da emirle komünist olan Yunus Nadi bu kez NAZİ oldu.
Şaşırmayın yav…
Yahudi Nadi, gerçekten Hitlerci bir Nazi oldu.
Yazılarında Nazi’leri övüyor onları övgüler diziyordu.
Bu dönemde Alman yanlısı olarak tanındı, faşizm avukatlığı yaptığı öne sürüldü, hatta kendisine “YUNUS NAZİ” diye lakap takıldı.
Mesele sonra anlaşıldı.
Almanya’da kâğıt fiyatları ucuzdu. Yunus Nadi gazetesinin kâğıtlarını ucuz olduğu için çaktırmadan Almanya’dan getiriyordu.
Ucuz kâğıt sayesinde Komünist Yunus Nadi, Faşist YUNUS Nazi’ye dönüştü.
Ne dönüş ama…
DÖNME dediğin böyle olur.
Yunus Nadi bu ülkede DÖNMELİĞİN hakkını layıkıyla veren bir isimdir.
Hem soyu hem de karakteri DÖNMEDİR.
Amerika’nın işgalini isteyen Yunus Nadi, emir üzerine Komünist olduktan sonra bu kez gazetesi Cumhuriyet’te “Kahrolsun emperyalizm” manşetleri attı.
Dün yalvardığı Amerika’yı bu kez düşman ilan etti.
İşte bu Nadi’nin Cumhuriyet gazetesi yayın hayatı boyunca bu milletin bütün değerlerine savaş açtı.
“Allah” diyeni irticacı, “Millet” diyeni ırkçı ilan etti.
Sabetay’ın sol gazetesi; Milliyetçi ve muhafazakâr bütün parti ve hükümetlere haince saldırdı.
28 Şubat dâhil Türkiye’de yapılan bütün ihtilallerde Cumhuriyet Gazetesi’nin kışkırtması ve vebali vardır.
Allah Yunus Nadi’nin bu yaptıklarının cezasını yaşarken verdi.
Zelil ve Hakir bir şekilde ölüp gitti.
Devletin Anadolu Ajansı Yunus Nadi’nin her ölüm yıldönümünde bir mesaj yayınlar..
Son mesajda şöyle demişler; “Yunus Nadi, ülkesinin başka devletlerin boyunduruğu altına girmemesi için hem silahı hem de kalemiyle savaştı. Harici bütün akımları reddetti. Hayatı boyunca çizgisini hiç bozmadı. Halkın isteklerini önde tuttu.”
Bu haberi yazan editörü kutlamak lazım. Şayet başına silah dayamadılar ise; yılın yalakalık ödülünü vermek lazım.
Bir cümlesine 6 yalanı sığdırmayı başarmış, siyahı anında beyaz yapıvermiş. Kutluyorum.
Yunus Nadi’nin gazetesinde çalışanlar, utanmadan siyasetçilere millete dürüstlük dersi vermeye kalktı. Onların yazıp çizdiklerinin bir toz kadar değeri yoktur. Çünkü patron baştan koktu.
Sonuç; bana patronunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ