Davutoğlu'ndan Bakan Elvan'a: 128 milyar doları kamuya mı sattınız?

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın Merkez Bankası'nın 128 milyar dolarıyla ilgili bugün yaptığı açıklamasına kritik sorularla karşılık verdi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin görüş ve önerilerini kamuoyuyla paylaştı. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın sözlerine cevap veren Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, "Dövizi Hazinenin doğrudan satması mümkün değil, Kamu bankalarına mı satıldı?" diye sordu. 

Vaka sayılarında yaşanan patlamaya da değinen Davutoğlu, "Geçen sene bu vakitler salgında zirveye ulaşan İngiltere, İtalya, Kanada, ispanya ve ABD gibi ülkelerde vaka ve vefat sayıları sürekli düşme trendine girerken ülkemizin vaka sayısında açık ara dünya birinciliğine yükselmesinin sorumluları vatandaşlara ceza kesme makamında değil, hesap verme makamındadır." dedi. 

Türkiye'deki koronavirüs vakalarındaki artışa dikkat çeken Davutoğlu, "Şu salgın döneminde bu iktidarın milleti düşürdüğü hallere bakar mısınız. Bakın Sağlık Politikaları Başkanlığımızın verdiği bilgilere göre Çam Sakura Hastanesinde Kadın Doğum servisi bile kapatılıp kovid servisi haline getirilirken, Zeynep Kamil gibi Türkiye’nin en önemli kadın hastalıkları ve doğum hastanesinde görevli anestezi uzmanları kovid nedeniyle pandemi hastanelerine geçici göreve gönderilmiş olup, randevusu verilmiş operasyonlar dahi yapılamaz hale gelmiş bulunmaktadır. Şu vakalardaki tırmanışın sorumlusu kim?" diye sordu. 

TEDBİRLER ZARAR VERECEK DİYE ÜLKEYE YAŞATTIKLARINA BAKIN HELE

"Neden dönüp dolaşıp başa döndük? Bırakın başa dönmeyi, daha kötü bir evreye nasıl geçtik?" diyen Davutoğlu, şunları söyledi: 

"Bilimin ve aklın sağlayacağı tedbirler ekonomiye zarar verecek diye bütün bir ülkeye yaşattıklarına bakın hele. Aşılamada başından bu yana şeffaf olmayan bir süreç yaşattılar ülkeye. Sürekli aşı takvimlerini değiştirdiler, aşılama rakamlarını çelişkilerle sundular, nedendir bilinmez bir türlü aşı çeşitlemesine ulaşamadılar. Ülkemizde hala 7 kişiden 6’sı aşılanmamış durumda. Öte yandan salgın demek dayanışma demekken, bunlar muhalefetin elinde olan yerel yönetimlerin dayanışma çabalarına bile taş koydular. Sonra da hem aklı hem de bilimi susturdular. Zannettiler ki bilimsel gerçekler bunların zaten kötü yönettikleri ekonomiyi daha da zora sokacak bunlar da halk karşısından zora düşecek, oy kaybedecekler. Halbuki tam tersine, bilim, rasyonel akıl ve planlama sayesinde bugün hem sağlıkta hem de ekonomide daha iyi yerlerde olabilirdik. Peki neden dön dolaş böyle bir kriz aşamasına ulaştık? Bunun nedenlerini bir kez daha bıkmadan usanmadan iktidar sahiplerinin yüzüne vuralım. Bir, verileri saklayarak gerçeklerle yüzleşmekten kaçtınız yani kafanızı kuma gömdünüz; dürüstlük ve şeffaflık testinden sınıfta kaldınız.

ÜLKE SIHHATİNİ ÇİN'İN MERHAMETİNE EMANET ETTİNİZ

İki, halka tedbirleri icbar ederken kendinizi istisna tuttunuz ve lebalep kavramını literatüre kazandıracak çifte standartlar uyguladınız samimiyet testinden sınıfta kaldınız. Üç, konuya stratejik bir planlama perspektifinden değil günlük çıkar perspektifinden baktınız kriz yönetim becerisi testinde sınıfta kaldınız. Dört, ekonomi yönetimindeki vahim hataların derinleştirdiği ekonomik krizin etkisini azaltabilmek için vaktinde tam kapanma kararı alamadınız ve halkı can riski ile geçim riski arasına sıkıştırdınız sorumluluk testinde sınıfta kaldınız. Beş, aşılamayı hem geç hem yetersiz bir şekilde uygulamaya koydunuz, Türkiye’yi tek bir kaynağa mahkum ederek ülke sıhhatini Çin’in merhametine emanet ettiniz; bağımsızlık testinde sınıfta kaldınız. Altı, özetle salgın krizini bir yönetim krizine dönüştürdünüz; yönetim testinde sınıfta kaldınız.

Baktınız ki, hem kriz hem kontrollü kapanma seçim planlarını etkileyecek, ülkeyi tümden açtınız; salgın derinleşince de iki arada bir derede kısıtlamalar uygulayarak bir uçtan diğer uca savruldunuz. Şimdi de çıkıp sürüklendiğiniz felakette sorumluluğu yine bütün ülkeye yüklüyorsunuz."

GÜNÜ DEĞİL CANI KURTARIN

"Biliyorsunuz, bunlarda başarı tek kişiye aittir başarısızlık ise milyonlara." diyen Ahmet Davutoğlu, "Yeni bir sorumlu buldular şimdi. Kimmiş biliyor musunuz. Meğer sorumlu hepimizmişiz yani 84 milyonmuş. Zaten nerede bir başarısızlık var, bunları ara ki bulasın. Ama iş sorumlu ilan etmeye geldiğinde, sorumlular belli. Milyonlar. Sormak gerek bunlara: Siz “hayat eve sığar” kampanyası başlattınız da halkı evde mi tutamadınız? Siz maske-mesafe-hijyen dediniz de, halkımız şehir şehir, kongre kongre dolaşıp, her şehre virüs falan mı taşıdı? Siz milyarlarca liralık destekleri 3-5 müteahhite değil de halka verdiniz de, bu halk aç gözlülük yapıp fazla mesai için gizlice sokaklara falan mı çıktı? Bir de çıkıp utanmadan sorumlu hepimiziz, yani 84 milyon diye halkı aklıyla alay eden, hakaret eden açıklamalar yapıyorlar. Yani bizi Beştepe’nin günü birlik alınan keyfi kararları, kara düzen plansız yönetimi değil de halkın sorumsuzluğu bugünlere getirdi öyle mi? Bu halk mı size sakın kongrelerinizi yaz aylarına, açık havada stadyumlara falan ertelemeyin dedi yoksa. Siz her işinizi inadına yapacaksınız ama sorumlusu hepimiz olacağız öyle mi? Siz Bilim Kurulu’nu da Sağlık Bakanlığı’nı da bypass edeceksiniz ama sorumlusu 84 milyon olacak öyle mi? Siz bir gecede aldığınız kararlarla ülkeye yüz milyarlarca zarar verecek; kapanmaya gidemeyeceksiniz ama sorumlusu vatandaş olacak öyle mi? Siz liyakatsiz ellerdeki berbat ekonomi yönetiminizle hazineyi boşaltacak; salgında gerekli desteği millete sunamayacaksınız ama sorumlusu bütün bir millet olacak öyle mi? Daha fazla sorumsuzluk sergilemeyin ve can riski ile geçim riski arasına sıkışmış olan halkı bu cendereden çıkaracak kararlı ve net tedbirler alın. Ne mi yapacaksınız? Ramazan başında önerdiğimiz tedbirler paketini derhal devreye sokun. Günü değil, canı kurtarın. Yanlışlarınızın faturasını vatandaşa kesmeyin. Geç kalmış olsa da Ramazan’ın ikinci yarısında bari  ülke çapında tam ve kararlı bir kapanma uygulayın." ifadelerini kullandı. 

4 MADDELİK ÖNERİ

AK Parti hükümetine tedbirler konusunda 4 maddelik öneri sunan Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, şunları kaydetti: 

"Ramazan süresince esnafımızın kira ve tüm faturalarını devlet tarafından karşılayın ve her bir esnafımıza 5000 TL'den az olmamak üzere ciro kaybı desteği verin.
Hasat dönemine girmekte olan çiftçilerimize özel uygulamalar geliştirin ve  mazot, gübre ve yem ihtiyaçlarını karşılayacak hibe desteği verin.

İşçilerimiz için kısa çalışma ödeneğini derhal tekrar başlatın.
İşsizlere ve sosyal yardıma muhtaç kesimlere açlık sınırı olan 2736 TL'den az olmamak üzere hane başı yardım yapın.
Unutmayın, bu tedbirler asla lütuf değildir. Sakın ha kaynak yok demeyin."


Ahmet Davutoğlu, sözleri şöyle sonlandırdı:

TERANE SIRALAMAKTAN BIKIP USANMIYORLAR: Bizler sizin adınıza bu iktidarın yanlışlarını, gerçek dışı beyanlarını, cahilliklerini yüzlerine vurmaktan utanır hale geldik; bunlar aynı yaveleri tekrarlamaktan sıkılmıyorlar. Merkez Bankasına ettikleri onca işkence göz önünde cereyan etmiyormuş gibi, bu konuların yanlış ve eksik bilgiye dayalı olarak kamuoyu önünde tartışılması Merkez Bankasına zarar veriyor teranelerini sıralamaktan bıkıp usanmıyorlar.

İSTİYORLAR HESAP VERMESİNLER: Bunlar istiyor ki herkes kendileri gibi yapsın. Bunlar istiyor ki herkes bunların kapalı kapılar ardındaki işlemleri gibi sorunların üstünü örtsün. Bunlar istiyor ki rezervleri saçıp savursunlar, 4 yılda 4 başkan değiştirsinler, faiz sebep enflasyon sonuç saplantılarıyla kriz üstüne kriz çıkartsınlar. Merkez Bankası Başkanlarını kovup bankanın itibarını içeride-dışarıda iki paralık etsinler ama çıkıp kimseye de hesap vermesinler. Bunlar iftiradır, yalandır diyerek koltuklarını koruma amaçlı propagandalar yapacak diye bizler sizin adınıza şu soruları sormayacak mıyız aziz vatandaşlarım.

DÖVİZLER HAZİNEYE SATILMIŞ OLSA HESAPTA GÖRÜNÜRDÜ: 2017 yılında imzalandığını söylediğiniz protokol yeni bir protokol müydü yoksa MB ile Hazine arasında eskiden beri var olan ve dış borç ödemelerinin koordinasyonu için kullanılan protokolü mü genişlettiniz? Bu protokolden kamuoyunun ve piyasaların neden haberi olmadı? Hazine ve MB arasındaki protokole göre satılan dövizler web sitesinde yer alıyor. İddia edildiği gibi bu dövizler hazineye satılmış olsa hazinenin hesabında görünürdü. Niye gösterilmedi diye sormayacak mıyız?

HAZİNENİN DOĞRUDAN SATMASI MÜMKÜN DEĞİL: Bunlar propagandalar sayesinde ballı maaşlarını hakedecek diye, bizler sizin adınıza dövizi Hazinenin doğrudan satması mümkün değil, Kamu bankalarına mı satıldı? Mevcut piyasa kotasyonlarını fiilen hangi kuruluş girdi diye sormayacak mıyız? 30 milyar dolar cari açık, 31 milyar dolar yabancı sermaye çıkışı, 50 milyar dolar tutarında reel sektörün yabancı para pozisyon azaltması, vatandaşın 54 milyar dolar tutarında döviz ve altına yönelmesi durup durduk yere mi oldu? Bunlar yanlış politikalarınızın eseri değil mi diye bunları hesaba çekmekten geri mi duracağız?

BİR GECEDE BÜTÇEYE 525 MİLYAR TL EK YÜK YÜKLEDİNİZ: Bunlar göze girecekler, ballı maaşlarla lüks hayatlarını sürdürecekler diye bizler madem faizi değiştirmeyip daha önceki para politikasına devam edecektiniz neden bir gecede Türk Lirası’na %10'un üzerinde değer kaybettirip bütçeye 525 milyar TL ek yük yüklediniz. Milleti niçin daha da fakirleştirdiniz. Bunu hesabını elbet vereceksiniz diyemeyecek miyiz?

UCUZ DÖVİZ SATARAK İTHALATI NEDEN TEŞVİK ETTİNİZ?: Cari açık patlayan ithalat sebebiyle oldu. Sakın ithalatı artıran, talimatla düşürülen faiz ve zorla verilen kredi olmasın diye bunların yüzlerine vuramayacak mıyız? Bunlar gitmeye bile tenezzül etmedikleri kurumların yönetim kurulu üyeliklerinden rant devşirecekler diye bizler ithalat yapan firmalara her talep ettiklerinde kuru etkilemeden, olması gerekenden ucuz döviz satarak ithalatı neden teşvik ettiniz diye sormayacak mıyız? Üstelik çıkmak isteyen yabancıya ya da tasarrufunu dövizde tutmak isteyen vatandaşa döviz satmak üzerinize vazife mi diye sorduğumuzda gözü kara bir biçimde satmasaydınız kur artacaktı ve talep de olmayacaktı diye analiz ettiğimizde bize de mi vinçlerle müdahale edeceksiniz?

TÜRK LİRASI İLE DOLARI KARŞILAŞTIRIYOR: Ah benim güzel ülkem, kimlerin eline kaldın sen. 128 Milyara cevap vereceğim diye ortaya atılanların hangi birinin saçmalıklarını sıralayalım bilemedik ki. Kendi aralarında bile kim daha fazla saçmalayabilir yarışına girişmiş bunlar. Partinin Ekonomi işleri başkanı daha yönettiği ülkenin 20 yıldır içinde olduğu döviz rejiminden habersiz. Adam başkanvekili, ama Amerikan doları ile Türk lirasını karşılaştırıyor. Elma ile karpuzu aynı sepette tartıyor. Sözde 128 milyar doların nereye gittiğini açıklarken, salgında destek olarak verildiğini iddia ettikleri 60 milyar lirayı bunun karşısına koyuyor bu miktarın takriben sadece 7,5 milyar dolar olduğunu gizliyor.

YAHU SARAY'IN YÜZLERCE DANIŞMANI NE İŞ YAPAR?: Ekonomi propagandalarından sorumlu bu devlet adamı daha bu 60 milyar liranın kaynağından da habersiz. 60 milyar liranın yüzde 90’ının işsizlik fonundan sağlandığını, yani işçinin kendi parası olduğunu bilmiyor. Şecaat arzederken sirkatin söylüyor ama bunun bile farkına varamıyorlar. Yahu bu Saray’ın yüzlerce danışmanı ne iş yapar Allah aşkına? Cumhurbaşkanından başkanlara, bakanlardan vekillere hepsi mi kandırılır? Yoksa bu kara düzende, sabah erken kalkan ilk aklına geleni sallama özgürlüğüne mi sahiptir? Yoksa bunların özgürlükten anladığı, kurumların içinin boşaldığı, mekanizmaların çalışmadığı, ortak aklın berhava edildiği bu düzensizlikte herkesin kör cehaletini ortaya koyma özgürlüğü müdür?

MADEM AYRICALIKLI DÖVİZ İŞLEMİ YAPILMADI, KİMLERE SATILDIĞI AÇIKLANSIN: Biri 128 milyar dolar salgında kullanıldı der öbürü altın-döviz olarak evlerde olduğundan dem vurur. Bir diğeri satmadık derken, öbürü çıkıp likidite sağladık der. Hele biri var ki 128 Milyarı Türk Lirası zannedip twit atar, ardından twitini silip kaçar. Bunlar, 2019-2021 arası verileri perdelemeye çalışırken, onu da yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar. Madem ayrıcalıklı döviz işlemi yapılmadı, açıklayın şeffaf şekilde kimlere hangi kurdan satıldığını olsun bitsin.

AYNI TÜRK LİRASIYLA O DÖVİZLERİ KASANIZA NASIL KOYACAKSINIZ?: Sanki MB’nın Türk lirasına ihtiyacı varmış gibi tuhaf açıklamalar yapmayı bırakın da, aynı Türk liralarıyla o dövizleri tekrar kasanıza nasıl geri koyacaksınız hele bir onu açıklayın millete. Şu soruyu artık 84 milyon kendisine sormalı. 128 milyar doları heba eden bir hükümetin, ülkenin hakkını, hukukunu ve en önemlisi bekasını koruyabileceğine artık kim inanır? Tam da burada AK Partili seçmen kardeşlerime seslenmek istiyorum. Allah aşkına siz söyleyin bu nasıl bir iletişimdir aklıdır ki 128 milyar dolar rezervin akıbetini soranlara vinçlerle müdahalede bulunmayı icat eder.

BU NASIL AKILDIR Kİ... Tamam da şeffaflığa çağrıya, düşünceye, sorgulamaya kaç vinçle müdahale edip engelleyebilirsiniz ki. O yüzden tekrar soruyoruz. Bu nasıl bir iletişim aklıdır ki; memleketin tüm muhalif partileri ve ekonomi uzmanları, 2016 yılından bu yana şeffaf şekilde yayınlanmayan verileri ve 128 milyar dolar rezervin akıbetini haklı olarak sorarken çıkıp Tüm işlemler ve rakamlar şeffaf biçimde ortadadır söylenenler iftiradır diye açıklama yapar? Bu nasıl bir iletişimdir aklıdır ki memleket virüsten kırılır, 7 kişiden 6’sı henüz aşıya ulaşamamışken, başka ülkelere aşı gönderme kampanyaları icat eder? Bu ne tür bir iletişim aklıdır ki; millet bu kara düzen yönetimi yüzünden işsizlikten kıvranırken samimiyetsiz pozlarla soğan-patates tırlarını karşılama törenleri yapar. Bu nasıl bir iletişimdir aklıdır ki vakalar göz göre göre aritmetik artarken, tıka basa salon doldurup, bir de altını çize çize lebalep sloganları attırır.

İnsanların işsizlikten, yoksulluktan kırıldığı günlerde yönetim kurulu üyelikleri haberlerini hiç yüzleri kızarmadan yaptırıp analarının ak sütü muamelesine tabi tutturur. Bu nasıl bir iletişim aklıdır ki lüks araçlarla yaptıkları ziyaretleri haberleştirirken, Cumhurbaşkanına işsizlikle mücadelede nasıl başarılı olunduğu cümleleri kurdurur. Bu nasıl bir iletişim aklıdır ki; yıllardır zaten varolan üniversitede staj uygulamasını yeniymiş gibi cumhurbaşkanının önüne koyar; ona da talimatını verdim diye açıklama yaptırır. Yoksa hızlı yönetişimde o kadarcık kaza, kadı kızında bile olur deyip geçivermeli miyiz?

BAŞI GÖĞE EREN SADECE DAR BİR KLİK OLDU: 17 Nisan’da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini getiren Referandumdan bu yana tam 4 yıl geçti. Sözüm ona Meclis güçlenecek, daha fazla denetim görevi yerine getirecekti. Ekonomi uçacaktı, adalet göklere yükselecekti, yargı bağımsız olacaktı. Millet adaletsizlik ve sefalete sürüklenirken, uçan, yükselen, başı göğe eren sadece dar bir klik oldu. Sözüm ona Milli Gelir 25 bin doları bulacak. Faizler düşecek, Türk Lirası zirvelere tırmanacaktı. 4 yıl geçtiği halde geriye bu tablodan ne kaldı acaba? Geriye kalan sadece itirafnameler oldu. Ekonomide itirafname, İnsan haklarında, adalette itirafname.

BU FIRSATLAR İKTİDARA KOZ OLDU: Geriye kalan sadece hayaller oldu. Ne vadettilerse tersi oldu. Ha bir de artık darbeler dönemi de kapanacaktı değil mi? Darbeler dönemi yerini her fısıltıdan bile isteye nem kapmaya bıraktı. Muhalif bir siyasi twitinde yasaklı bir kelime mi kullanmış. Eski kafa bir siyasetçi düşüncesizce bir laf mı etmiş. 28 Şubat kafasındaki bir gazeteci bunlara ahmakça pas mı atmış. Anayasa mahkemesinin bir üyesi ışıklı bir mesaj mı vermiş oh ne ala. Sorulardan kaçanlara, hesap vermeyenlere, denetime savaş açanlara, şeffaflığı toprağa gömenlere ne mutlu. Gündem değiştirmede, safları sıklaştırmada can suyu oldu, altın tepside koz oldu bu fırsatlar.  Oysa hep birlikte şahitlik ettiğimiz koskoca 4 yıl, zaten bunların bütün maskelerini ortalığa dökmüş değil miydi? Sizlerden “EVET”e mühür basmanızı isterken vadettikleri ne varsa üzerine beton dökmedi mi bunlar?

BAKALIM GEREĞİNCE SORUŞTURABİLECEKLER Mİ?: Bakınız bu AK Parti MHP koalisyon iktidarı memleketi adeta eski demir perde ülkelerine döndürdü. Malatya, Elazığ, Ordu derken, bunların belediyelerinden şimdi de insan kaçakçılığı foseptiği saçıldı her yere. Önce bir belediyede rast geldik, Giden dönmüyor acep nedendir dedik. Meğer bunların bu alanda da hayli yaygın bir şebeke ağı kurduklarını yeni yeni fark ediyoruz. Şimdikilerin bahaneleri de neymiş biliyor musunuz. Kardeş belediye olalım, ambulans alalım dedik imiş. Tam bir skandal bu. Tam bir rezalet bu. Bakalım gereğince soruşturabilecekler mi? Bakalım ipin ucu nereye uzanacak?

BAKALIM BU BELEDİYELER İÇİN NE YAPACAKLAR: Sayın Cumhurbaşkanı yine her konuda ve her zaman olduğu gibi sessiz. O ne parti kapatmalarla, ne fezlekelerle, ne küçük ortağın kurumlara çektiği muhtıralarla ilgilenmiyor. Belli ki böyle küçük işlerle vaktini harcamıyor. E tabi onun derdi büyük! Onun derdi Kanal İstanbul. Bakalım milletin iradesini yok sayıp belediyelere kayyım atamada cevval olanlar birer fosseptiğe dönüşmüş bu belediyeler için ne yapacaklar? Ülkeyi tam bir akıl tutulması arenasına çevirdi bunlar. Ne hesap veriyorlar, ne utanıyorlar ne de ders alıyorlar. Memleket çeteler, şebekeler diyarına döndü.

HAYAL SATARAK DÜZENLERİNİ SÜRDÜRÜYORLAR: Bir yanda çaresizlikler, diğer yanda ballı börek bir düzen. Bir yana bakıyorsunuz eğitim için bilgisayar, internet yok; diğer yanda sosyal medyada para saçan korumalar, danışmanlar. Bunlar artık sadece hayal satarak sürdürüyorlar düzenlerini. Sizin de dikkatinizi çekmiyor mu? Artık 2023 değil 2071 hedeflerini pazarlıyorlar bunlar. Yakınlara dair ümitleri batağa gömdükleri için uzak hayalleri pazarlıyorlar şimdilerde. 4 yıl öncesinden başlayan hayalleri bizi uçuracak ekonomi ve adalet idi gerçekleri batmış bir hukuk ve ekonomi sistemi oldu. Hayalleri bağımsız yargı idi; gerçekleri yargıya sınırsız müdahale oldu.

SİVİL MUHTIRA VERİYORLAR: Hayalleri aş, iş ve özgürlük iken, gerçekleri halini arz etmekten korkan bir toplum yaratmak oldu. Hayalleri demokratik kurumlar iken gerçekleri aynı kurumlara gün aşırı sivil muhtıra vermek oldu. Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere, tehdit edilmedik kurum, kuruluş, dernek, oda, vakıf kalmadı. Hayalleri hukuk devleti iken gerçekleri sivil toplumun tırpanlanması oldu.

KÜÇÜK ORTAK AVAZI ÇIKTIĞI KADAR BAĞIRIYOR: Büyük ortak adalet reformu diyor küçük ortak Anayasa Mahkemesi kapatılsın diye avazı çıktığı kadar bağırıyor. Birilerini anayasal düzene karşı suç işlemekle suçlarken, aynı konuşmada anayasa mahkemesinin feshedilmesi gerektiğini söyleyenler de kendileri. Hayalleri salgınla mücadelede dünya birinciliği idi gerçekleri lebalep kongrelerle gelen vakalar sayesinde Avrupa birinciliği oldu.

MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR: Her hayali reform paketinde kamuda tasarruftan bahsediyorlar; oysa gerçekleri kamuda milyonluk yeni araç alım ihaleleri. Evet her şey, hepsi gözümüzün önünde olup bitiyor. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Çuvalı delik deşik ediyor. Mübarek Ramazan ayının bir haftasını geride bıraktığımız şu günlerde bu iktidara orucu bozan şeylerin neler olduğunu bir kez de sizler sorun! Sorun bakalım adaletsizlik orucu bozar mı? Sorun bakalım yolsuzluk yapıldığında, emanete hıyanet edildiğinde, haksız kazana el uzatıldığında, ranta tamah edildiğinde, yetimin yoksulun hakkı yendiğinde bunun oruca etkisi nedir?

UYGURLAR KONUSUNDA ÇİN'E KARŞI ZİLLET İÇİNDELER: Oruç ve Ramazan aynı zamanda bizlere nefis tezkiyesini hatırlatır, arınmayı salık verir. Sadece hatalarımızı sorgulamak için bir fırsat sunmaz; aynı zamanda açın, yolda kalmışın, mazlumun haliyle hemhal olmayı da hatırlatır. Mazlumun Türkü, Kürdü, Uygur’u, Suriyelisi olmaz. Mazlum mazlumdur. İhtiyaç sahiplerine, zulme, haksızlığa uğramışlara kimlik sorulmaz. Elbette tüm dezavantajlı kesimlerin sorunları ancak salim bir akılla, vicdanla, bilimle, rasyonel planlamalarla çözülür. Ancak birini gündem ederken, diğerine nefret beslemek; acıları birbiriyle yarıştırmak bizlere yakışmaz. Neden yapmak zorunda kaldık bu hatırlatmayı dersiniz? Elbette milletimiz aş, iş, adalet derdindeyken, birileri de ırkçı bir mantıkla Mülteci avına çıkmaktan bıkıp usanmadığı için. Dün nasıl ki iktidar partisi seçim yenilgisini sığınmacıların üzerine yıkmıştı. Başka birileri de kafalarına kuş pislese ülkemize sığınmış mazlumlardan bilmekte, onları suçlamakta. Bari mübarek Ramazan’da bir durun bir soluklanın diyeceğiz ama anlayabilecekler mi onu da bilemiyoruz. Onlara dönük bu öfke, bu nefret gerçekten de insanı insanlığından utandırıyor. Birileri Uygurlar konusunda Çin'e karşı zillet içindeyken, başka birileri de Nazi Almanyasına meftun halde adeta. Zalimleri bir kenara bırakıp bize sığınmış insanlara sürekli diş bilemek, akşam yastığa baş koyduğunda uyutur mu ki insanı? Bu nasıl bir psikoloji, ne tür bir ideolojik saplantıdır ki her konuyu mutlaka sığınmacılar, savaştan, bombalardan, kimyasal silahlardan kaçmış o insanlara bağlar.

Kaynak: Milli Gazete

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Siyaset Haberleri

İmamoğlu'ndan Erdoğan'a: O iş bitti kardeş
Bahçeli nerede?
Yavaş ve İmamoğlu’na zehir zemberek sözler