AKP yakında işsizliği 'sıfırlayacak'
AKP milletvekillerinin imzasıyla TBMM Başkanlığına sunulan istihdam paketindeki maddeler tepki çekti. Meclise sunulan kanun teklifine göre, 1 aylık ücret, 2 çalışana bölünecek, 30 gün çalışma 15 güne düşürülecek.
Hükümet tarafından kamuoyuna “İstihdam Paketi” olarak sunulan ve uzun bir süredir sözü edilen İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, AKP TBMM Grup Başkanlığı tarafından 16 Ekim 2020’de Meclis’e sunuldu. Teklifin bu hafta Meclis komisyonlarında görüşülmesi bekleniyor.
Teklifteki 16. madde dikkat çekti. 16. maddeye göre; 1 aylık ücret, 2 çalışana bölünecek, 30 gün çalışma 15 güne düşürülecek. Hükûmet bu sefer istihdamı paylaştırmayı hedefliyor. "15 gün sen çalış, 15 gün de başkası çalışsın" taktiğini uygulayacak. Çalışanların maaşı yarı yarıya düşerken işverene bir sürü hak ve ayrıcalık tanınacak.
İşte o 16. madde:
"VATANDAŞI KANDIRACAKLAR"
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu dünkü grup toplantısında 'yeni istihdam' paketine tepki göstererek şunları söyledi:
Efendim parlamentoya yeni istihdam paketi geliyor. Bugüne kadar 22 paket getirdiler. Bunun 16'sı istihdam paketi. İşsizlik sorunu çözüldü mü? Hayır. Nedir peki bu paketler? Vatandaşı kandıracaklar, “bak yeni paket getiriyorum, sana iş çıkacak..." 16 sefer getirdin kardeşim; bir değil, iki değil, beş değil, on değil, on beş değil, on altı sefer, yetmiyor mu bu kadar yalan? Yetmiyor mu yani? Getirecekmiş. Neymiş? İşsizliği bununla azaltacaklarmış.
Ben sana bir iyilik yapayım kardeşim; sen gerçekten işsizliği azaltmak istiyorsan, önce devlet olarak üstüne düşeni yapacaksın. Sayıştay diyor ki; “138 bin 393 öğretmene ihtiyaç var.” Eğer sen samimi olarak işsizliği azaltmak istiyorsan üstüne düşen görevi yap, atama bekleyen 138 bin 393 öğretmene görev ver kardeşim. Bunun için kanuna gerek yok, bir karar sadece.
Başka? Zonguldak'ta bizim kömür madenlerimiz var değil mi? 10 binlerce kişi çalışıyordu, şimdi kömür çıkarmasınlar diye işçilerin neredeyse tamamını yok ettiler. Sen gerçekten yerli ve milli kaynaklara değer veriyorsan, orada, Zonguldak'ta işsiz, iş bekleyen on binler var, 5 bin kişiyi hemen al, yeraltına indir, maden çıkarsınlar kardeşim, alın teri döksünler.
Engelli kadroları boş 18 yıldır, 657 sayılı yasanın 53’üncü maddesi diyor ki, “her kamu kuruluşunun en az yüzde üçü engelli kadrosundan oluşur." 18 yıldır doldurmadınız, niye? Kanun çıktı. Gereğini dahi yapmıyorsun. Engelli kadrolarını doldurmuyorsun, "efendim biz meclise yeni istihdam paketi getirdik" diyorsun. Sen onu benim külahıma anlat. Yalandan bu millet bıktı artık kardeşim.
Çocuklarımızın sağlığı ve güvenliği önemli mi? Önemli. Okula gidiyorlar mı? Gidiyorlar. Pandemi dönemi mi? Evet, pandemi dönemi. Bütün anne-babalar, 30 milyon veli çocuğu için titriyor mu? Evet titriyor. Kardeşim bu okullara birer sağlık görevlisi hemen getir. Dünya kadar var, boş geziyorlar. Başka? Okulun temizliği var, yardımcı hizmetler personeline ihtiyaç var. Bunun atamasını yapabilirsin. Bunun için kanun mu gerekiyor? Hayır, hiçbir şey gerekmiyor.
Başka? Az önce söyledim; muhtarlara birer tane büro elamanı atayacaksın kardeşim, bu kadar basit.
Bunu yaptığın zaman ne olur? Dersin ki özel sektöre: "Devlet olarak bak ben görevimi yaptım. Engelli kadroları boştu, bu bizim bir ayıbımızdı, o kadroları doldurduk, yasanın da gereğini yaptık. Çocuklar hepimiz için çok değerlidir. Çocuklarımızın okulda sağlığını korumak için bir sağlık personeli görevlendirdik. Bir yardımcı hizmetler personeli görevlendirdik. Çocuklarımızın hem sağlığına, hem temizliğine önem veriyoruz" dersin. "Zonguldak'taki Kömür işletmeleri yeteri kadar kömür çıkarmıyordu, kömür hep dışarıdan geliyordu. Şimdi kendi kömürümüzü çıkaracağız. Zonguldak'taki işsizler inecekler, alın teriyle kömürü çıkarıp karşılığını da alacaklar." Bunu söyleyeceksin. Bunu söylediğin zaman benim değil, senin oyun artacak arkadaş. Ben sana aslında iyilik yapıyorum, doğruyu söylüyorum. Niçin? Çünkü ben ülkemi seviyorum. Bu topraklarda hiçbir çocuk yatağa aç girmesin istiyorum.
Özel sektöre diyeceksin ki, ben görevimi yaptım, şimdi sıra sende. Ama özel sektör sana şunu söyleyecek, benim yatırım yapmam için önce benim can ve mal güvenliğimi sağlayacaksın kardeşim. Benim can ve mal güvenliğimi sağlamazsan, ne ben yatırım yaparım ne de dışarıdan yabancı sermaye gelir. Peki, Türkiye'de hepimizin, sanayiciler de dahil, yabancı sermaye de dahil, hepimizin can ve mal güvenliği var mı? Hiçbirimizin can ve mal güvenliği yok, hiç birimizin. Biz böyle bir toplantıyı diyelim dışarıda bir otelde yaptık. Medyaya kapalı yaptık. Bir tane kişi gelecek gizli ihbarcı tanık, muhbir diyecek ki, “efendim bunlar orada terörü nasıl büyütebiliriz diye bir toplantı yapıyorlardı.” Polis basacak, herkesi tutuklayacak, içeriye atacak. Hakim derhal dosyanın üzerine gizlilik kararı alacak. Ne savcı, ne biz neden tutuklandığımız ve neden gözaltına alındığımızı bilmeyeceğiz. Aradan geçecek aylar, belki de yıllar geçecek. Lütfederse savcı iddianame yazacak. Çünkü önce tutukla, önce hapse at, arkadan delil topla. Model böyle, sistem böyle, bu sistem içinde yabancı sermaye gelir mi Türkiye'ye? Bu sistem içinde Türkiye'de iş adamı yatırım yapar mı? Yapmıyor. Sen bu ülkede herkesin, 83 milyonun can ve mal güvenliğini sağladın mı? Hayır sağlamadın. Bu nedenle yatırım yapılmıyor.
Peki biliyor mu bunları? Bilmemesi mümkün değil, defalarca söyledik. Hatta ben "bu ülkede hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur" dediğim zaman "vay işte bak Kılıçdaroğlu'nu görüyorsun." Evet, hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok. Bugün Erdoğan'a çok yakın olan, 3 gün sonra başka bir yerde olur, onu da içeri atarlar; örneği var. Ama bir grubun can ve mal güvenliği var, onu da söyleyeyim. Kim? Parası olan... Erdoğan'ın avukatına dolar bazında ciddi paralar verirsen, senin can ve mal güvenliği vardır. Savcılar iddianameyi yazamaz, hakim zaten karar veremez. Peki garibanlar? Onların hepsi içeride. Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, can ve mal güvenliğini sağlayacaksın. İstihdam yaratmak istiyorsan, sağlayacaksın.
Bir deyim vardır: "Boş tencereden çok ses çıkar" diye. Günün 24 saati konuşuyor. Günün 24 saati ne konuşuyor Allah aşkına? Biz ne dedik? Boş tencerenin sesi çok çıkar.
Söylüyorlar, petrolü bulduk. İyi, buldun. Doğalgazı bulduk. Doğalgazı buldun. Yetmedi bir daha bulduk. E buldun. Almanya bizi kıskanıyor. Olabilir. Fransa bizi kıskanıyor. Olabilir. Yunanistan'ın mahvoldu, bitti. Olabilir. Efendim, Türkiye dünya lideri ve Erdoğan dünyaya kafa tutuyor. Olabilir. Sonunda nereye geldik? Askıda ekmek gerçeğine geldik. Askıda ekmek... Ne dedik? Boş tencereden çok ses çıkar. Boş konuşuyorlar. Mutfağı bilmiyorlar. Mutfaktaki kadının ıstırabını bilmiyorlar. Çocuğunu emziremeyen annenin ıstırabını bilmiyorlar? Bebek mamalarına kilit vurulmuş kimse çalmasın diye, onu bile görmüyorlar. Konteynerlerden on binlerce kişi, kadın beslenir, oradan bir şeyler alabilir miyim diye pazar artıklarından, onu görmüyorlar. Bunlarda ahlak yok arkadaşlar. Ahlak, adalet duygusu olanlarda vardır. Adalet duygusu yoksa ahlak yoktur. Bir anne çocuğunu emziremiyorsa ve ona devasa Türkiye Cumhuriyeti Devleti sahip çıkamıyorsa, onu görmüyorsa, orada adalet yoktur.
PAKETTE BAŞKA NELER VAR?
Meclis’e sunulan ve 43 maddeden oluşan teklif, pek çok yasada değişiklik yapan bir ‘torba’ kanun teklifi niteliğinde. Teklif sadece çalışma hayatı ile ilgili değil, ilgisiz pek çok konuda da düzenlemeler içeriyor. Yasada yükseköğrenimden, Cumhurbaşkanlığı Teşkilat Kanunu’na kadar çalışma yaşamı ilgili olmayan konular da ele alınıyor. Bu haliyle yasa teklifi ‘normatif düzen kalitesi’ veya ‘yasama kalitesi’ olarak bilinen ölçütlere aykırı olarak değerlendiriliyor.
SERMAYEYE TEŞVİK VAR, İŞÇİYE DESTEK YOK
Torba kanun teklifinin gerekçesinde, teklifin amacının Covid-19 salgınının istihdam üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması, salgın nedeniyle işçi ve işverenler üzerinde oluşan yükün sosyal devlet ilkesi gereğince paylaşılması ve giderilmesi, istihdamda devamlılığın sağlanabilmesi için destek tedbirleri düzenlemek olduğu iddia ediliyor. Bakalım öyle mi?
Teklifin onlarca maddesi ile sermaye için yeni “istihdam teşvikleri ve destekleri” getiriliyor. Ayrıca kurumlar vergisinin 5 puan indirilmesine olanak sağlayan düzenleme de pakette yer alıyor. Teklifte İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işverenlere sağlanan desteklerin artırılması hedefleniyor. Böylece paketin önemli bir bölümünün sermayeye dönük koruma ve kollama tedbirleri olduğunu söylemek mümkün. Teklifin gerekçesinde salgının yarattığı yükün sosyal devlet ilkesi gereğince paylaşılmasından söz edilirken teklifin içeriğinde işçileri koruyucu bir düzenleme yok. Örneğin işçiler için gelir vergisi indirimi yok. Salgından etkilenenlere dönük nakit transferi yok. Dahası sigortasız işçi çalıştırmış olanlar ödüllendiriliyor. Kısacası yükün paylaşıldığı iddiası gerçek değil. Paket sermeye için teşvik ve destek öngörüyor, çalışanlar için değil.
Öte yandan paket veya teklif ile sermaye için getirilen teşvik ve desteklerin iki sonucu olacak: Kamunun vergi gelirleri azalacak ve İşsizlik Sigortası Fonu boşalmaya devam edecek. Bunun anlamı ise azalan kamu gelirlerinin vatandaşa yeni vergi, özellikle de tüketim vergisi olarak geri dönmesi ve İşsizlik Sigortası Fonu’nda daha az kaynak kalması, böylece işçilere fondan daha az ödeme yapılmasıdır. Hükümet, kontrolü altında bulunan ve işçilere ait olan İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarını istihdam paketi adı altında bol kepçe bir şekilde sermayeye sunmaktadır.
SON 4 YILDA 134 MİLYAR TL SOKAĞA ATILDI
Sermayeye yıllardır hem bütçeden hem de İşsizlik Sigortası Fonu’ndan bol kepçe kaynak aktarılmaktadır. Ancak yeni istihdam yaratmak bir yana, var olan istihdam azalmaktadır. İzlenen teşvik ve istihdam politikaları işe yaramıyor. Kamu kaynakları sermayeye aktarılmış oluyor.
Örneğin 2017-2020 arasında işverenlere bütçeden 5 puan işveren sigorta prim desteği olarak 114,2 milyar TL kaynak aktarıldı. Yine 2017-2020 arasında İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işverenlere 43 milyar TL doğrudan destek ve teşvik verildi. Toplam olarak 2017-2020 döneminde sadece doğrudan istihdam teşvikleri için sermayeye en az 134 milyar TL kaynak aktarıldı. Sonuç ne mi? 2017 yılında 28,2 milyon olan istihdam, 2020 Temmuz ayı itibariyle 27,2 milyona geriledi. Sözün özü işverenlere yapılan teşvikler istihdam yaratmıyor. Böylece 134 milyar TL sermaye teşviki yeni istihdam yaratmadığı gibi günün sonunda istihdam azalmış oldu. Teşvikler kamu kaynaklarının, halkın vergilerinin ve işçilerin primlerinin sermayeye aktarılmasıdır. Yeni teşvikler de yeni istihdam yaratmayacak.
Teklif yeni bir taşeron işçilik faciası yaratacak ve güvencesizliği derinleştirecek. Yaşa dayalı olarak ikinci sınıf işçilik yaratılacak.
KIDEM TAZMİNATI HAKKINA DARBE VE YAŞ AYRIMCILIĞI
Bol kepçe teşvikler dışında yasa teklifinde iki kritik düzenleme var: Birincisi 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçiler için belirli süreli sözleşmelerin koşulsuz olarak yapılabilmesine olanak tanınması. İş Kanunu’nun 11’inci maddesine göre belirli süreli iş sözleşmesi halen “belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak” yapılabilir ve yine kanuna göre “belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir.” Teklif 25 altı ve 50 yaş üstü işçilerle bu koşullar aranmaksızın keyfi olarak belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasının önünü açıyor. Bu değişiklik ne anlama geliyor?
♦ Gençlere ve yaşlılara yönelik ayrımcılık: Bu değişiklik her şeyden önce yaşa bağlı ayrımcılıktır. Bu ayrım Anayasa’nın eşitlik ilkesinin ihlali anlamına gelmektedir. Sırf belli yaş gruplarında oldukları için milyonlarca işçi temel haklarından yoksun bırakılmaktadır. Böylece yaşa dayalı olarak ikinci sınıf işçilik yaratılacak. Bu teklif yeni bir taşeron işçilik faciası yaratacak ve güvencesizliği derinleştirecek. Öte yandan iş hukuku ve sosyal politikanın temel ilkesi, çalışma yaşamında öncelikle korunması gereken gruplar olarak kabul edilen ve daha fazla ayrımcılığa uğrayan/uğrayabilecek kesimlerin korunmasıdır. Bu gruplar arasında gençler, kadınlar, yaşlılar ve göçmenler ilk sırada yer alır. Bu gruplar için teklifte yapıldığı gibi ayrımcılık değil, pozitif ayrımcılık gerekir.
♦ Kıdem tazminatı ve iş güvencesi haklarına darbe: Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışmak işçi açıdan büyük hak kayıpları yaratacaktır. Belirli süreli sözleşme ile çalıştırılan işçiler kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamazlar. Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar iş güvencesi hükümlerinden yararlanamazlar. Şimdilik kıdem tazminatının fona devredilmesini ertelemiş görünen hükümet kıdem tazminatını parça parça ortadan kaldırmaya başlamış oldu.
♦ Milyonlarca genç ve EYT’li etkilenecek: Bu teklif milyonlarca genç çalışan ve işsiz ile emekliliği yaklaşan milyonlarca işçiyi etkileyecek. Bu teklif en çok emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) kapsamında olan işçileri etkileyecek. Bilindiği gibi EYT’liler çalışma yılı ve prim gün sayısını doldurup yaş koşulu nedeniyle bekleyen işçilerden oluşuyor. Bunlar genellikle 50 yaş üzeri işçilerden oluşuyor. Bu teklif yasalaşırsa EYT’liler belirli süreli sözleşme ile çalışmaya zorlanacak ve daha güvencesiz koşullarda çalışmış olacaklar. Hükümet EYT sorununu çözmek yerine EYT’liler için yeni hak kayıplarına yol açacak bir düzenlemeyi gündeme getirdi.
SOSYAL GÜVENLİK HAKKINA DARBE
Teklifin bir diğer vahim düzenlemesi, sosyal güvenlik hakkına ve özellikle de emeklilik hakkına darbe indirir niteliktedir. Teklifin 32’nci maddesinde, 5510 sayılı Kanun’da yapılması öngörülen değişiklik ile 25 yaşından küçük olup kısmi süreli olarak ayda 10 günden az çalışanlar işçilerin sadece iş kazası ve meslek hastalığı ile genel sağlık sigortası primlerinin (kısa vadeli sigorta primleri) ödenmesi öngörülüyor (toplam yüzde 14,5). Bu işçiler için malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi (yüzde 20) ödenmeyecek. Diğer bir ifadeyle gençlerin kısmi çalışmaları emeklilikte dikkate alınmayacak. Teklifin gerekçesine göre böylece prim maliyeti, dolayısıyla işçilik maliyeti azaltılacak ve istihdam artacakmış!
Şaka gibi ama gerçek. Öte yandan bu kapsama giren çalışanlar isterlerse bu primleri kendileri ödeyebilecekler! Diğer bir ifadeyle gençler uzun vadeli sigorta primlerini kendileri ödemek için çalışmış olacaklar.
İSTİHDAM DEĞİL, İSTİSMAR PAKETİ
Bu teklifi hazırlayanlar tam olarak 19’uncu yüzyılın vahşi kapitalizmine özenmiş durumdalar. Tıpkı onlar gibi işveren maliyetlerini azaltmak için her şeyi mubah görüyorlar. Bu paket istihdam değil, istismar paketidir. İstismar iki anlamı birden içerir: Birincisi bir durumu kötüye kullanma, ondan yararlanma. Bu paket salgını fırsat bilerek, ondan yararlanarak işçi haklarını budamaktadır. İstismarın diğer anlamı sömürüdür. Bu paket sömürüyü artırma paketidir. Bu paket ile işveren maliyetleri düşecek, işçi hakları daralacak ve sömürü artacaktır.
Bu paketin sadece genç ve yaşlı işçileri kapsadığı düşünülerek sendikalar ve orta yaşlı işçiler rehavete kapılmamalı. Bu yasa teklifi (paketi) çalışma yaşamında uğursuz bir kapıyı açıyor: Yaşa dayalı ayrımcılık yasal hale geliyor. Bu yasa paketi Truva atı gibidir. İçinden zamanla başka kötülükler çıkacaktır. Kıdem tazminatı, iş güvencesi darbe alıyor. Bu yasa gençleri, gelecek nesilleri ve bütün çalışanları kapsıyor aslında. Herkes ergeç 50 yaşına gelecek! Sendikalar da nasılsa kıdem tazminatını kurtardık rehavetine kapılmasın. Bu yasa teklifi ile “sarı öküz” gitmek üzere.
***
ALBAYRAK'IN YETKİSİ ARTTIRILDI
Aşırı harcamalara para yetiştiremeyince borçlanmayı artıran AKP hükümeti önümüzdeki yıl, devleti 270 milyar 847 milyon lira daha borçlandırmak için TBMM'den yetki istedi.
TBMM'ye sunulan 2021 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile talep edilen yeni borçlanma yetkisinin 246 milyar 225 milyon lirası bütçe açıklarının finansmanında kullanılacak. Bu para yetmezse 24.6 milyar liralık daha borç alınacak.
2021 yılı bütçe teklifine göre, önümüzdeki yıl genel bütçeye dahil kamu idarelerine 1 trilyon 328 milyar lira harcama yapılacak ve bu harcamanın 1 trilyon 82 milyar lirası genel bütçe gelirlerinden karşılanacak. Arada kalan ve aynı zamanda bütçe açığını ifade eden 246 milyar 225 milyon lira piyasadan yapılacak borçlanmayla finanse edecek.
Öngörülen giderlerin daha fazla artması veya gelir hedeflerinin tutmaması halinde borçlanılacak tutarın yüzde 5'i kadar, yani 12 milyar 311 milyon lira ilave borç alınacak. Bu ek borçlanma da yetmezse Cumhurbaşkanı yetkisiyle 12 milyar 311 milyon liralık ikinci ek borçlanmaya daha gidilecek. Hükümet bu yıl bütçe açığı dışında yüzde 5+5'lik iki borçlanma yetkisini de kullanmış, bu para da yetmeyince yüzde 5+5'lik yetkiyi iki katına çıkarmak için Meclis'e teklif sunmuştu.
Piyasaya kredi dağıtan kamu bankalarına Hazine üzerinden destek sağlamak amacıyla Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'a verilen ikrazen özel tertip iç borçlanma senedi ihraç etme yetkisindeki oran yüzde 3'ten yüzde 5'e çıkarılacak.
Böylece 2021'de borçlanma yoluyla kamu bankalarına 54.1 milyar lira kaynak sağlanacak. Son iki yılda bu yolla 61 milyar lira kaynak aktarıldı.
Kaynak:http://www.krttv.com.tr/ekonomi/akp-yakinda-issizligi-sifirlayacak-h50974.html
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.