Eski defterler açılırken...

Adalet Bakanlığı da yapan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Cemil Çiçek, suç örgütü başı Sedat Peker'in açıklamaları sonrası, "Videoları seyreden, gazetede okuyan ilgili savcı ya da savcıların harekete geçip gereğini yapmaları lazım… Devlete güveni sağlamak açısından bu gereklidir" dedi.

"Cumhuriyet Savcıları" da "Devlet" de hâlâ ortada yok ama laf çok…

"Organize suç örgütü lideri" olduğu yedi düvel tarafından bilinen ancak yurt dışına kaçan ya da kaçırılan Sedat Peker, "Pelikancılar" denilen grup ile eski Emniyet Müdürü ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ı suçluyor.

Peker'in sözlerine itibar etmem elbette ama değerli ağabeyim Cemil Çiçek savcıları göreve çağırdıysa mutlaka bir bildiği vardır diye düşündüm.

Peker'in bir iddiası özetle şöyle;

"Yalıkavak Marina'nın Yönetim Kurulu Başkanı ve derin devletin başı olan Mehmet Ağar marinanın eski sahibi Azeri iş insanı Mubariz Gurbanoğlu'nun malına çöktü…"

İddiaları reddeden Ağar, Sözcü yazarı Saygı Öztürk kardeşime dedi ki;

"Biz orada olmasaydık, oraya mafya çökecekti…"

Buna Recep Tayyip Erdoğan suskun kaldı ama Süleyman Soylu sosyal medyadan "Ağar'a pas atarak" şöyle tepki gösterdi:

"Bu süreçte 'Belki dil sürçmesidir' diye hâlâ tekzibini beklediğim cümle. 'Biz olmasa idik oraya mafya çökecekti' cümlesidir.

İnşallah saygısız gazetecinin çarpıtmasıdır.

Benim devletim Libya'ya ve Karabağ'a çökülmesine izin vermedi.

Kıytırık bir marinaya mafya bozuntularının çökmesine fırsat vermez."

Soylu'nun verdiği pası alan Ağar da "dil sürçmesi" diyerek özür diledi.

Soylu ise "saygısız" diye iftira attığı gazeteci Saygı Öztürk'ten özür dilemedi.

***

18 Haziran 1988'e dönelim:

Anavatan Partisi'nin olağan genel kongresinde dönemin başbakanı merhum Turgut Özal, kürsüde konuşurken, Kartal Demirağ tabanca ile iki kez ateş etti.

Kurşun Özal'ın önünde bulunan mikrofonun ayağından sekip sağ el başparmağını yaraladı.

Kartal Demirağ, ifadesinde bazı kamplarda askerî şahıslardan gerilla eğitimi aldığını açıkladı. Eğitimi verenler ortaya çıkarılamadı…

Meclis'te kurulan Araştırma Komisyonu'nda Özal'ı vuran silahı, kurultay salonunda suikastçı Demirağ'a polisin verdiği yönünde duyumlar olduğu iddia edildi.

Silahı kimin verdiği de sır olarak kaldı.

O gün ANAP kongresinin yapıldığı Atatürk Spor Salonu'nda güvenliği sağlayan Ankara Emniyet Müdürü kimdi?

Mehmet Ağar…

Saldırının arkasındaki güç ise hâlâ ortaya çıkarılamadı.

***

3 Kasım 1996'ya dönelim:

Susurluk kazası ile ortaya çıkan, "polis-mafya-siyaset" üçgenindeki karanlık ilişkilere bakalım.

Kazada ölen Mehmet Özbay sahte kimlikli kişinin firari Abdullah Çatlı olduğu anlaşıldı.

Çatlı'nın fotoğrafı ve Mehmet Özbay isminin yer aldığı silah taşıma belgesinin altında kimin imzası vardı?

Mehmet Ağar…

Susurluk kazası sanıklarından olan uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz'e verilen üst düzey devlet memurlarına verilen "Yeşil Pasaport" ile silah taşıma belgesinde kimin imzası vardı?

Mehmet Ağar…

Kaza yapan aracın bagajından çıkan silahların "Emniyet Özel Harekât Daire Başkanlığına" ait olduğu belirlendiğinde İçişleri Bakanı kimdi?

Mehmet Ağar…

İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı soruşturma başlatınca Mehmet Ağar, İçişleri Bakanlığı görevinden 8 Kasım 1996 tarihinde istifa etti.

Mehmet Ağar dokunulmazlığı kalkınca Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak" suçundan 2011 yılında 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

AKP iktidarı Ağar için Aydın Yenipazar Cezaevi'ni tahsis etti. Cezasının yaklaşık bir yılını çektikten sonra çıkarılan bir infaz paketi ile tahliye oldu.

Mehmet Ağar öyküsü elbette bitmedi…

Yarın; Mehmet Ağar'ı Emniyet Genel Müdürlüğü'ne kim önerdi?  

  •  
Önceki ve Sonraki Yazılar